Geçtiğimiz günlerde bazı şüpheli ve şeytani odaklar Necef-i Eşref’te bulunan Ayetullah Seyyid Ali Huseynî Sistanî’nin Irak’ı ve Irak’ın insanını müdafaaya çağıran fetvasının ardından karalama kampanyası başlatılmış ve çirkin iftiralar atılmıştı. Sistani'nin verdiği fetvayı mezhepçilik üzerinden karşı çıkanlar oldu. Peki vatanını savunun demek mezhepçilik midir?
Şimdi mezhepçilik yaftasının aslında nasıl bir kişiliğe yapıştırılmaya çalışıldığını hatırlatalım.
2005 senesinde Irak Işgalinin başlarında ve hükümetin kurulduğu dönemlerde yine bir fitne kopmuştu. O sırada Ayetullah Uzma Seyyid Ali Huseynî Sistani (Allah-u Teala bereketli gölgesini daim etsin) şöyle demişti: “ Ben herkesi seviyorum. Din de sevgidir. Düşmanların nasıl olup da İslam mezhepleri arasında tefrika çıkarabildiğine şaşırıyorum.”
“Şiiler mutlaka; Sünnilerin toplumsal ve siyasi haklarını, Sünnilerin kendisinden bile daha çok savunmalıdır.”
“Bizim söylemimiz birlik olmaya çağıran bir söylemdir. Hep şöyle söylemişimdir ve yine de söylemeye devam ediyorum:
“ ‘Sünni kardeşlerimiz’ bile demeyin, ‘Sünni nefislerimiz, canlarımız’ deyin.”
“Ben Ehlisünnetin Cuma imamlarının hutbelerini, Şia’nın Cuma hutbelerinden daha çok dinliyorum. Bizler Arap ve Kürt arasında da ayrım yapmayız. İslam hepimizi bir çatı altında toplar.”
Bu söylemlere bir bakar mısınız! Bunu söyleyen birisinin mezhepçilik ile itham edilmesi nedir sizce?!
Bir de kendisi hakkında söylenenlerden bahsedelim biraz.
Suudi Arabistanlı tanınmış yazar Cemâl Haşukçî (Kaşıkçı) 2006 senesinde çıkan olaylar üzerine “Ahbar-ul Arab” gazetesindeki köşesinde şunları yazdı.:
“Ya Ayetullah Sistani yobaz Selefiler’in gittiği yoldan gitse ve Sünnilerin katledilmesi için fetva verseydi?! Herhangi bir Şii istese, Cuma günü bir Sünni mescidine bombalı araçla gidip birilerini öldüremez mi? O zaman yobazların eliyle Iraklılara yönelik gerçekleşen şu katliamlara nasıl olur da başarıymış gözüyle bakabiliyoruz?!”
“Şii saflarının arasında suküneti sağlayan tek şahıs Sayın Ayetullah Seyyid Sistanî’dir. Bu yüzden de; Ezher Şeyhi’nin, Suudi Arabistan müftüsünün, şeyh Karadavî’nin ve diğerlerinin Necef-i Eşref’e gidip bunun için kendilerinin ellerini öpmesi gerekmiyor mu?”
Bu seferki alıntımız Amerika’dan. Amerikalı meşhur New York Times gazetesinin yazarı Thomas L. Friedman, 20 Mart 2005 tarihli köşe yazısında Nobel ödülünün Ayetullah Sistani’ye verilmesi gerektiğini söyledi. Thomas Friedman Ortadoğu’daki politikaları eleştirip Ayetullah Sistani’nin diğerleri ile farkını sıraladıktan sonra en son şunu söyledi:
“ Arap dünyasını demokratikleştirme süreci uzun ve engebeli bir süreç olacak. Ancak başarılı olma şansı; bölgede meşru olan ama ilerici içgüdülere sahip ortaklarla ölçülemeyecek miktarda gelişme kat eder. Bay Sistani işte böyle biri. Şans perisi 75 yaşındaki yaşlı Ayetullah’ı sağ tutmakla yüzümüze güldü. Kendisi Necef’in dar sokaklarındaki ufak bir evde yaşıyor ve neredeyse hiç evden çıkmıyor. Saddam Hüseyin’in geride bıraktığı ve bir tren dolusu molozu andıran Irak’tan; onun kadar güçlü içgüdülere ve engin bir bilgeliğe sahip birinin nasıl olup da çıktı. İşte bunu hiçbir zaman anlayamayacağım. Tek söyleyeceğim: “Umarım 120 yaşına kadar yaşar ve şu adama bir Nobel ödülü verin.”
Bir diğer Ayetullah Sistani’ye Nobel ödülü talep eden yazar da İngiliz The Telegraph gazetesinden Colin Freeman’dı. Freeman 4 Mart 2014 tarihli yazısında şöyle dedi: “Aklımdaki kişi, Irak’taki en üst mertebedeki Şii Müslüman din adamı olan Ayetullah Uzma Ali Sistani’dir. Kendisi ülkeyi tastamam bir iç savaşa düşmekten korumak için belki de herkesin yapabileceğinden daha fazlasını yaptı.”
“Belki de adını hiç duymadınız. Bazı Iraklı dini liderlerin aksine, onun; sürekli elinde bir kalaşnikofla televizyona çıkmak gibi bir adeti yok. Blair ya da Bush ile görüntülenebilmiş de değil. Hatta bildiğim kadarıyla şu ana kadar hiçbir batılı politikacı ile görüşmeye razı olmamış.”
“Tüm bunların yerine; sessizce işiyle ilgileniyor. Kutsal Necef şehrinin yan sokaklarının birinde olan mütevazi evinde yaşıyor ve Irak’ın mutedil Şiilerinin kahir ekseriyetini oluşturan takipçilerinin meseleleri ile ilgili fetvalar veriyor.”
“Kendisi Irak şartlarına rağmen; çok üstün bir ılımlılık, barış ve hoşgörü örneği oluşturdu. Şayet o olmasaydı; ülke şimdi olduğundan çok daha kanlı bir yer olmuştu.”
“On yıldan beridir Şii toplum Irak’ta çok korkunç bir provokasyona maruz kaldı. Yıllardır bombalı araçlar Şii mahallelerini hedef alıyor, binlerce can alıyor. Sünni katliam timleri rasgele, Sistani’nin şehri Necef’i ziyaret eden ziyartçilere saldırıyor, onların kutsal münasebetlerini katliam ayinlerine çeviriyor. 2006’da El-Kaide Samarra’daki Kutsal Şii Türbesini bombaladı. Bunun bizdeki karşılığı Aziz Peter’in Bazilikası’nı havaya uçurmaktır.”
“Tüm bu katliamlara karşın Sistani, sıradan Şiilerden ısrarla ve sabırla misillemede bulunmamalarını talep etti.”
“Tıpkı Irak’ta olan birçok şey gibi; vuku bulan dehşet verici olaylar, olabilecek olanlara kıyasla hiçbirşeydi. Zira Ayetullah Sistani Iraklı takipçilerine; bazen çok sevdiklerinin kanıyla da bürünmüş olan “öteki yanaklarını dönmelerini” söyleyerek tam teşekküllü bir felaketi önlemiş oldu. Bunun için de çok sayıda batılı diplomattan övgü aldı. O bugün bu rolüne devam ederken öte yandan da mezarından çıkan bir El-Kaide, iç savaşın fitilini yakmaya çalışmalarını sürdürüyor.”
Yazar daha sonra Necef-i Eşref’teki Merce-i Alâ’nın tüm zorlu şartlara rağmen yine de nasıl sabrettiğine ve bu süreçte maruz kaldığı baskılara da değiniyor.
İşte görüyorsunuz.
Tüm bunlara ve burada değinemeyeceğimiz onlarca barışçıl tavır, ve duruşuna rağmen yine de ve ısrarla Ayetullah Sistani’ye “mezhepçilik” isnadı yapıldı.Fetvanın hiçbir yerinde mezhep ismi, mezhebe has terim ya da mezhebe has bir çağrı yer almamasına rağmen ısrarla, yalanlarla ve aldatıcı propagandalarla fetva, “mezhep savaşına çağrı” olarak gösterilmeye çalışıldı. Açıkça yalan ve iftira olduğu belli olan bu karanlık propagandanın sebebi belli. Zira fetva ve açıklamalar,ülkeyi kana boğacak olan habis planları suya düşürmüş ve Iraklıları kriz ortamında birbirine daha da yakınlaştırmıştı. Şimdi Iraklılar artık çok daha birbirine yakın ve çok daha birbirine kenetlenmiş durumda. Teröristler ise ilerlemek ya da mevzilerini korumak bir yana dursun; şu anda kendi aralarında bile birbiriyle savaş halindeler…
Allah-u Teala’nın Enfal Suresi 30. Ayet-i Kerîme’sinde şöyle buyurmuştur:
“Hani bir vakitler, o kâfirler, seni tutup bağlamak veya öldürmek veya sürüp çıkarmak için sana tuzak kuruyorlardı da, onlar tuzak kurarken Allah da karşılığında tuzak kuruyordu. Öyle ya, Allah tuzakların en hayırlısını kurar.” –
Ve Fatır Suresi’nin 10. Ayet-i Kerimesi’nde de şöyle buyurmuştur.
“Hani bir vakitler, o kâfirler, seni tutup bağlamak veya öldürmek veya sürüp çıkarmak için sana tuzak kuruyorlardı da, onlar tuzak kurarken Allah da karşılığında tuzak kuruyordu. Öyle ya, Allah tuzakların en hayırlısını kurar.”
Aliyy ve Azîm olan Allah pek doğruyu söylemiştir!