Müslümanlar, Hayber Yahudilerine ait kalelerin önemli bir kısmını fethetmiş; fakat cesur savaşçıların merkezi konumunda olan "Kamus" adındaki en büyük kaleyi, İslâm ordusunun sekiz günlük muhasarası altında fethedememişlerdi. O sırada şiddetli bir baş ağrısına yakalanmış olan Peygamber (s.a.a), şahsen ordunun başında savaşa katılamamıştı. Her gün bayrağı İslâm ordusunun komutanlarından birinin eline veriyor; ama hepsi de bir netice alamadan geri dönüyorlardı. Bir gün bayrağı Ebubekir'e, ertesi gün de Ömer'e verdi; fakat her ikisi de eli boş geri döndü.
Bu durumun devam etmesi Peygamber'i rahatsız etti. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
"Yarın bayrağı öyle birine vereceğim ki, asla savaştan kaçmaz ve düşmana arkasını dönmez. O, Allah ve Resulü'nün sevdiği bir kişidir. Ve Allah bu kaleyi onun eliyle fethedecektir."
Hz. Peygamber'in sözü kendisine aktarılan Ali (a.s), yüzünü dergâh-ı ilâhî'ye çevirerek: "Allah'ım! Senin vermediğini verecek ve senin vereceğine engel olacak biri yoktur." dedi.
[Sa'd şöyle devam etti:] "Ertesi gün güneş doğduğunda, Peygamber'in çadırının etrafı, bu iftiharın kime nasip olacağını görmek için gelen ashapla dolmuştu. Peygamber çadırından çıktığı zaman tüm gözler ona çevrildi; ben, belki bu iftihar bana nasip olur ümidiyle, tam Peygamber'in karşısında durdum; Ebubekir ve Ömer herkesten daha çok bu şerefe nail olmak istiyorlardı. Birden Peygamber şöyle buyurdu: "Ali nerede?" Oradakiler, Ali'nin şiddetli bir göz ağrısına müptela olduğunu, bu yüzden istirahat ettiğini söylediler. Seleme b. Ekve', Peygamber'in emriyle Ali'nin çadırına gitti ve elinden tutarak Peygamber'in huzuruna getirdi.
Müstecâb olan duasıyla Ali'ye şifa veren Peygamber, ona kendi zırhını giydirdi; Zülfikar'ı beline bağlayıp, bayrağı kendisine teslim ettikten sonra şöyle buyurdu: "Savaştan önce onları İslâm Dini'ne davet et; eğer kabul etmezlerse, silâh bırakıp cizye ödemeyi kabul ettikleri takdirde, İslâm bayrağı altında özgürce yaşayabileceklerini ve kendi dinlerinde baki kalabileceklerini söyle. Hiç birini kabul etmezlerse savaş ve bil ki, Allah'ın, senin vesilenle birini hidayet etmesi, kızıl tüylü develere sahip olup, bunları Allah yolunda kullanmandan daha hayırlıdır." [3]
Sa'd b. Ebi Vakkas, geniş bir şekilde yer verdiğimiz bu olayın büyük bir kısmını naklettikten sonra, Muaviye'ye tepki mahiyetinde, oradan ayrıldı.
Müslümanlar bu defa da Hz. Ali'nin fedakârlığı sayesinde göz alıcı bir zafer kazandı. Bu yüzden kendisine "Hayber Fatihi" denildi. Ali (a.s), arkasında bir grup askerle kaleye yakın bir yere vardığında, İslâm bayrağını yere dikti. Bu sırada kale içindeki cesur savaşçıların tümü dışarı döküldü. Merhab'ın kardeşi Haris, naralar atarak Hz. Ali'ye yöneldi. Haris, öyle bir nara atmıştı ki, Hz. Ali'nin arkasındaki askerler, ellerinde olmadan ürkerek geri çekilmişlerdi. Yaralı bir aslan gibi Hz. Ali'ye saldıran Haris'in, bir süre sonra cansız bedeni yere serildi.
Kardeşinin öldürülmesi, kendisini derinden sarsan Merhab, üzerinde çelikten bir zırh, başında taştan bir miğfer ve tepeden tırnağa silâhlı haliyle, intikam almak için Hz. Ali'nin karşısına dikildi. Her iki taraf recez okumaya başladı. Biri Müslüman, diğeri Yahudi olan iki cengâverin kılıç ve mızrak darbeleri, görenlerin kalbine büyük bir korku salmıştı. Bir anda kafasına inen İslâm cengâverinin keskin kılıç darbesiyle yere serilen Merhab'ın sonu, arkasındaki Yahudi savaşçıların kaçmasına ve mukavemet etmeye niyetlenerek Hz. Ali ile savaşanların da, hepsinin aşağılık bir şekilde can vermelerine sebep oldu.
Şimdi sıra Hz. Ali'nin kaleye girmesine gelmişti. Kale kapısının kapalı olması, Ali (a.s) ve askerlerinin içeri girmesine engeldi; fakat Ali (a.s) ilâhî bir güçle kale kapısını yerinden söküp askerlerin yolunu açarak, son fesat yuvasını ve tehlike merkezini dağıttı; Müslümanları, kalplerinde İslâm ve Müslümanlara sürekli düşmanlık besleyen (ve besliyorlar) bu alçak ve tehlikeli unsurların şerrinden kurtardı. [4]
Dip Notlar
[1]- Müstedrek-î Hâkim, c.2, s.367; Tarih'ul-Hamis, c.2, s.95.
[2]- Hakla batılı ayırt etmek için son çare olarak batıl tarafın, ilâhî gazaba uğramasına yönelik karşılıklı lânetleşme.
[3]- Sahih-î Buharî, c.5, s.22-23; Sahih-î Müslim, c.7, s.120; Tarih'ul-Hamis, c.2, s.95; Kamus'ur-Ricâl, c.4, s.314; Müruc'uz-Zeheb'den naklen.
[4]- Hadisçiler ve siyerciler, Hayber'in nasıl fethedildiğini, Hz. Ali'nin kaleye nasıl girdiğini ve İslâm tarihinin bu bölümünün diğer olaylarını, geniş şekilde beyan etmişlerdir. Merak edenler, konuyla ilgili kitaplara müracaat edebilirler.