Tertemiz Soyu
Hz İmam Ali (as); müminlerin emiri, vasilerin lideri Ali b. Ebu Talip b. Abdulmuttalip b. Haşim b. Abdumenaf b. Kusay b. Kilab b. Murre b. Ka'b b. Luey b. Galib b. Fihr b. Malik b. Nadır b. Kinane b. Huzeyme b. Mudrike b. İyas b. Mudar b. Nizar b. Meadd b. Adnan'dır.
Saygıdeğer Dedesi
Dedesi, Şeybet'ul-Hamd olarak bilinen Abdulmuttalip'-tir. Künyesi, Ebu'l-Hars'dir. Ali ile Hz. Peygamber'in (s.a.a) soyu Abdulmuttalip'te birleşir. Abdulmuttalip, Allah'a inanan biriydi. Muhammed'in (s.a.a) peygamber olacağını biliyordu.[1]
Abdulmuttalip ölüm döşeğindeyken oğlu Ebu Talib'i çağırdı ve ona dedi ki: "Oğulcuğum! Muhammed'i ne kadar çok sevdiğimi, ona ne kadar derin bir aşkla bağlı olduğumu biliyorsun. Bakayım, onu benden sonra nasıl koruyacaksın?..." Ebu Talip şu karşılığı verdi: "Babacığım! Bana Muhammed'i tavsiye etmene gerek yok. Çünkü o, benim oğlum ve yeğenimdir."[2]
[1]- Tabakat, Muhammed b. Sa'd, 1/74
[2]- Kemalu'd-Din, Şeyh Saduk, s.170, Necef-i Eşref bs. ve Tahran bs. s.172, İbn Abbas'tan rivayet edilmiştir. Mevsuatu't-Tarihi'l-İslâmî, 1/285
Muhterem Annesi
Fatıma bint-i Esed b. Haşim b. Abdumenaf'tır. Fatıma ile Ebu Talib'in (Ali'nin annesiyle babasının) soyu Haşim'de birleşiyor. Fatıma, İslâm'ı kabul etti ve Hz. Peygamber'le (s.a.a) birlikte hicret etti. İlk önce iman eden kadınlar arasındaydı. Peygamber'in (s.a.a) annesi konumundaydı.[1] Peygamber'i (s.a.a) kendi evinde büyüttü. Fatıma bint-i Esed ve-fat edince, Resulullah (s.a.a) yanına geldi ve başucunda o-turdu. Şöyle dedi:
Allah sana rahmet etsin, anneciğim! Sen öz annem-den sonraki annemdin. Aç kalır beni doyururdun, çıp-lak kalır beni giydirirdin. Güzel yiyeceklerden kendini yoksun bırakır, onları bana yedirirdin. Bunu yapar-ken, Allah'ın rızasını ve ahiret sevabını isterdin.
Açık olan gözlerini kapattı, sonra üç kere su ile yıkamalarını emretti. Kâfur karışımlı su döküleceği sırada Peygamberimiz (s.a.a) kendi elleriyle suyu vücuduna döktü. Sonra gömleğini çıkarıp ona giydirdi ve kefeni de onun üzerine sardı. Resulullah'ın (s.a.a) azatlısı Zeyd'in oğlu Üsame'yi, E-bu Eyyub el-Ensarî'yi, Ömer b. Hattab'ı ve zenci bir köleyi çağırarak mezarını kazmalarını istedi. Mezarın lahit kısmına gelince, burayı Peygamberimiz kendi elleriyle kazdı. Toprağını çıkardı. Resulullah (s.a.a) kabre girdi ve kabrin içine u-zandı. Ardından şöyle dedi:
Dirilten ve öldüren Allah'tır. Daima diri ve ölümsüz olan yalnız Allah'tır. Allah'ım! Peygamber'in ve önceki peygamberlerin hakkı için annem Fatıma bin-t-i Esed b. Haşim'i bağışla. Ona kendini savunacağı kanıtları telkin et, gireceği yeri geniş kıl. Çünkü sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.
Resulullah (s.a.a), Abbas ve Ebu Bekir birlikte onu kabre koydular.[2] Orada bulunanlar dediler ki: "Bundan önce kimse için yapmadığın bir uygulamayı gerçekleştirdin, bunun sebebi nedir?" Buyurdu ki:
Ona gömleğimi giydirdim ki cennet giysilerinden giysin. Kabrine uzandım ki, kabrin sıkıştırması ona hafif gelsin. O Ebu Talip'ten sonra Allah'ın kulları arasında bana karşı en iyi davranan bir kimseydi. Allah ikisinden razı olsun ve onlara rahmet etsin.[3]
[1]- el-Fusûlü'l-Mühimme, İbn Sabbağ Malikî, s.31
[2]- Besairu'd-Derecat, s.71, İmam Sadık'tan (a.s) rivayet edilmiştir. bk. Mevsuatu't-Tarihi'l-İslâmî, 2/433-437
[3]- el-Fusulü'l-Mühimme, İbn Sabbağ, 32; Feraidü's-Simŧayn, 1/379 adlı eserdeki ifade: "Daha önce kimse için yapmadığın bir şeyi yaptın." şeklindedir. Fatıma'nın Müslüman oluşunu, hicret edişini, Hz. Peygamber'e (s.a.a) karşı şefkatini, onu gözetip korumasını, ayrıca Peygamber'in (s.a.a) onun faziletleriyle ilgili sözlerini hafızların ve müelliflerin birçoğu kitaplarında aktarmışlardır. Bunlara İbn Asakir, İbn Esir, Mu-hibbuddun et-Taberî, Muhammed b. Talha, Şeblencî, İbn Sabbağ el-Belâzurî gibilerini örnek verebiliriz.
Ali (a.s) şöyle der:
Ben fıtrat üzere doğdum. Herkesten önce imana koştum. İlk hicret eden benim.[1]
İmam Ali (a.s), Hicret'ten yirmi üç yıl önce Mekke'de, Mescid-i Haram'da, Kâbe'nin içinde otuzuncu Fil yılında re-cep ayının on üçünde cuma günü dünyaya geldi. Ondan ön-ce Allah'ın dokunulmaz evinde dünyaya gelen bir başkası yoktur. Bu, Allah'ın ona özgü kıldığı bir özelliktir; onu yüceltmek, mertebesini yükseltmek ve saygınlığını ortaya koy-mak için.[2]
Yezid b. Ka'neb'in şöyle dediği rivayet edilir: "Abbas b. Abdulmuttalip ve Abduluzzaoğulları'ndan bir grupla birlikte Kâbe'ye karşı oturuyordum. O sırada Emirü'l-Mümininin (a.s) annesi Fatıma bint-i Esed geldi. Ali'ye dokuz aylık gebeydi. Doğum sancısı çekmeye başlamıştı. Fatıma şöyle dedi: Ey Rabbim! Ben sana, senin katından gelen peygamberlere ve kitaplara inanıyorum. Atam İbrahim Halil'in (a.s) sözlerini tasdik ediyorum. Onun, bu Beyt-i Atik'i yaptığına ina-nıyorum. Şu evi yapanın ve karnımdaki çocuğun hakkı için doğum yapmamı kolaylaştır."
Yezid der ki:
Birden Kâbe'nin ikiye ayrıldığını, Fatıma'nın içeri girdiğini, gözlerimizden kaybolduğunu, ardından Kâ-be'nin eski hâline geldiğini, duvarlarının birbirine ya-pıştığını gördüm. Bunun üzerine kapının açılmasını istedik; fakat kapı yüzümüze kapanmıştı, açılmıyordu. Bunun, Allah'ın emirlerinden biri olduğunu anla-mıştık. Derken Fatıma dördüncü gün dışarı çıktı. Kucağında Emirü'l-Müminin Ali b. Ebu Talip (a.s) vardı.[3]
Ebu Talip ve ailesine müjde verildi. Derhal Fatıma'ya doğru hızla gelmeye başladılar. Mutluluk ve sevinç yüzlerinden okunuyordu. Hz. Muhammed (s.a.a) herkesten önce yetişti ve Ali'yi alıp bağrına bastı. Ebu Talib'in evine kadar kucağında taşıdı. -Resulullah (s.a.a) o sıralar Hatice'yle evlendiği günden beri eşiyle beraber amcasının evinde kalıyordu.-
Ebu Talib'in zihninden oğluna "Ali" adını vermek geçti ve bu ismi ona verdi. Ebu Talip bu mübarek yavrunun doğumunun hürmetine bir ziyafet verdi, birçok hayvan kesti.[4]
[1]- Nehcü'l-Belâğa, Süphi Salih, Hutbe: 57, s.92; el-Emali, Şeyh Tu-sî, s.364, No: 765; Menakıb-u Al-i Ebi Talib, 2/107; Şerh-u Nehci'l-Be-lâğa, İbn Ebi'l-Hadid, 4/114; Biharu'l-Envar, 41/217
[2]- Hasais-u Emiri'l-Müminin, Şerif Razi, 39; el-Gadir, Allame E-minî, 6/22; el-Müstedrek, Hâkim Nişaburî, 3/483; el-Kifaye, Hafız Gen-cî eş-Şafi'i; el-Haridetu'l-Gaybiyye Fî Şerhi'l-Ķasideti'l-A'yniyye, Müfessir Alusî; Mürucu'z-Zeheb, Mes'udi; es-Siretü'n-Nebeviyye, Mevsua-tu't-Tarihi'l-İslâmî , 1/306-310
[3]- İlelu'ş-Şeraiyi', Şeyh Saduk, s.56; Ravzatu'l-Vaizin, Fettal Nişa-burî, s.67; Biharu'l-Envar, 35/8; Keşfu'l-Gumme, Erbilî, 1/82
[4]- Biharu'l-Envar, 35/18
Künyeleri ve Lakapları
Emirü'l-Müminin Ali b. Ebu Talib'in (a.s) birçok lakabı, künyesi ve niteliği var ki, bunların tümünü saymak ve derinliğine incelemek zordur. Bunların tümünün kaynağı da Resulullah efendimizdir (s.a.a). İslâm'ın ve Resul'ün savunmasında sergilediği tavrına denk düşecek şekilde, çeşitli mü-nasebetlerle ve durumlarla ilgili olarak bunları onun hakkın-da kullanmıştır.
Lakapları: Emirü'l-Müminin (müminlerin emiri), Ye'su-bu'd-Din ve'l-Müslimin (dinin ve Müslümanların önderi), Mübiru'ş-Şirk ve'l-Müşrikin (şirki ve müşrikleri yok edici), Katilu'n-Nakisîn ve'l-Kasıtîn ve'l-Marıkîn (biatlerini bozanlar, adaletten sapan zalimler ve dinden çıkanlarla savaşan), Mevle'l-Müminin (müminlerin velisi, dostu, yöneticisi), Şe-bih-i Harun (Harun Peygamber'in benzeri), el-Mürteza (beğenilmiş, razı olunmuş), Nefsu'r-Resul (Peygamber'in nefsi, canı), Ahu'r-Resul (Peygamber'in kardeşi), Zevcu'l-Betül (Fa-tıma'nın eşi), Seyfullahi'l-Meslul (Allah'ın kınından çekilmiş kılıcı), Emiru'l-Berere (salihlerin emiri), Katilu'l-Fecere (günahkârlarla savaşan), Kasîmu'l-Cennet-i ve'n-Nar (cennetlikleri ve cehennemlikleri ayrıştıran), Sahibu'l-Liva (bayrak sa-hibi), Seyyidu'l-Arab (Arapların efendisi), Hasifu'n-Na'l (ayak-kabı diken), Keşşafu'l-Kureb (üzüntüleri giderici), es-Sıddi-ku'l-Ekber (en büyük doğrulayıcı), Zülkarneyn, el-Hadi (yol gösterici), el-Faruk (hak ile batılı birbirinden ayıran), ed-Dai (davetçi), eş-Şahid (tanık), Babu'l-Medine (ilim şehrinin kapısı), el-Vasi (vasiyet edilen), Kâd-ı Deyn-i Resulillah (Resu-lullah'ın borcunu ödeyen), Münciz-u Va'd-i Resulillah (Re-sulullah'ın sözünü yerine getiren), en-Nebeu'l-Azim (büyük haber), es-Sıratu'l-Müstakim (dosdoğru yol), el-Enzeu'l-Be-tîn (saçı dökülmüş, büyük karınlı).[1]
Künyelerinden bazıları şunlardır: Ebu'l-Hasan (Hasan'ın babası), Ebu'l-Hüseyin (Hüseyin'in babası), Ebu's-Sıbteyn (iki torunun babası), Ebu Reyhaneteyn (iki reyhanın babası), Ebu Turab (toprağın babası).
[1]- Keşfu'l-Gumme, Erbilî, 1/93. Ravi ve muhaddislerin eserlerinde Emirü'l-Müminin'e ait başka lakaplara da yer verilmiştir. Bunlara aşa-ğıdaki kaynakları örnek verebiliriz: Sahih-i Tirmizî; el-Hasasis, Nesaî; el-Müstedrek, Hâkim Nişaburî; Hilyetu'l-Evliya, İsfahanî; Usdu'l-Ga-be, İbn Esir; Tarihu'l-İslâm, Zehebî vs.