İmam Rıza (a.s) buyurmuştur ki:
“Hamd Allah’a ki, O, bende ve oğlum Muhammed’de (İmam Muhammed Takî’de), Resulullah (s.a.a) ve oğlu İbrahim’den bir örnek ve benzerlik kıldı.”[1]
Yahya San’ânî diyor ki:
Ben, İmam Rıza (a.s) Mekke’de olduğu bir sırada O’nun yanına vardım. İmam (a.s) muzun kabuğunu soyarak Ebu Cafer’e (İmam Muhammed Taki’ye) yediriyordu.
İmam’a: “Sana feda olayım, mübarek mevlut bu mu?” diye sorduğumda buyurdular ki:
“Evet ya Yahya, bu o mevluttur ki, Şiilerimize ondan daha bereketli biri İslam aleminde dünyaya gelmemiştir.”[2]
İbn-i Sabbağ-i Malikî diyor ki:
“İmam Muhammed Taki (a.s) görünüşü parlak ve mutedil (uygun) bir yapıya sahipti. Yüzüğünün nakşı ise şuydu: “Ni’m’el-kadir-u Allah” (Allah ne güzel kadirdir.)”[3]
Tarihçi Taberi diyor ki:
“İmam Cevad’ın (Muhammed Taki’nin) yüzüğünün kaşının yazısı şuydu: “el-İzzetu lillah” (İzzet Allah içindir.)[4]
Muhammed bin İsa diyor ki:
(İmam Rıza ve İmam Cevad’ın özel ashabından olan) Muvaffak’tan şöyle dediğini duydum:
“Ebu Cafer-i Sanî (İmam Muhammed Takî -a.s-) yanıma yaklaşarak parmağındaki yüzüğü bana gösterdi... Onun kaşına “Hasbiyellah” (Allah bana yeter) yazılmıştı; üst tarafı hilal, alt tarafı ise bir gül şeklinde idi.
İmam’a: “Bu kimin yüzüğüdür?” diye sordum.
Buyurdular ki: “Babam Ebu’l-Hasan (İmam Rıza’n)’ın yüzüğüdür.”
“Senin eline nasıl geçti” diye sorduğumda da buyurdular ki: “Babam vefat ettiğinde onu bana verdi ve sonra buyurdular ki: “Onu elinden çıkarıp oğlum (torunum) Ali’den başkasına verme.”[5]
Memun (kendisine yöneltilen tenkitlere cevaben) şöyle dedi:
“Ebu Cafer Muhammed bin Ali’ye (İmam Muhammed Taki’ye) gelince; O, yaşının küçük olmasına rağmen ilim ve fazilet ehli bütün kimselerden üstün olduğundan ve onda olan şaşırtıcı yetenekten dolayı onu (kendime) damat seçtim. Onda tanıdığım faziletlerin halka aşikar olmasını ve böylece hakkın, onun hakkındaki gördüğüm şeyin tâ kendisi olduğunu öğrenmelerini ümit ederim.”[6]
Ali bin Mehziyar diyor ki:
“İmam Muhammed Taki (a.s)’ın, farz ve müstahap namazlarını sansar postunda (veya bir çeşit ipek ve yünlü dokumalı elbiseyle) kıldığını gördüm. O, aynı elbiseden bana da bir cüppe giydirdi.[7]
İmam Rıza (a.s), oğlu İmam Cevad (a.s)’ın sıfatlarını şöyle sıralıyordu:
“O, doğru konuşan, sabırlı, faziletli, müminlerin gözlerinin nuru, kafirlerin ise öfkesine sebep olandır.”[8]
Halk İmam Cevad (a.s) hakkında şöyle diyordu:
“Peygamber ailesinin ucubesi (şaşırılacak ferdi), asrın ender şahsiyeti, zamanın eşsiz insanı, ikinci İsa, keramet sahibi, mucizelerle teyit olunmuş, Resulullah’ın nesli...”[9]
İbn-i Şehraşub diyor ki:
İmam Muhammed Takî (a.s)’ın lâkapları şunlardır:
“Muhtar” (seçkin), “Murtaza” (Allah’ın beğendiği), “Mütevekkil” (Allah’a tevekkül eden), “Muttakî” (Günahlardan kaçınan), “Zeki” (tertemiz-masum), “Takî” (Allah’tan korkan-dindar), “Münteceb” (seçilmiş), “Kani’” (kanaat eden), “Cevad” (bağışta bulunan-cömert), “Alim” (bilgin, ilim sahibi).”[10]
Şiî olan Taberî diyor ki:
“Memun, kızını İmam Cevad (a.s)’la evlendirmeye karar verince, Beni Abbas kabilesi büyükleri toplanarak ondan böyle bir işi yapmamasını istediler. Memun onlara cevaben şöyle dedi:
“Allah’a and olsun ki o, Allah, Resulullah ve onun sünnet ve ahkamı hakkında hepinizden daha alim ve daha bilgilidir.”[11]
Şeyh Mufid (r.a) şöyle diyor:
Memun, İmam Muhammed Taki (a.s)’ın yaşta küçük olmasına rağmen onda görmüş olduğu fazilet, olağan üstü ilim, hikmet, edep ve kendi zamanının şeyhlerinin eşit olamayacağı aklının kemalinden dolayı ona hayran olmuştu. İşte bundan dolayı kızı Ümm-ü Ferve’yi onunla evlendirdi ve onu İmam (a.s)’la birlikte Medine’ye gönderdi. Memun, haddinden fazla İmam (a.s)’a ikram ve ihtiram ederek onun makam ve şahsiyetini yüceltiyordu.”[12]
İmam Rıza (a.s) ashabına buyurdular ki:
“Benim için, denizleri yaran İmran oğlu Musa’ya ve annesi onu doğurmakla kutsallaşan ve tertemiz yaratılmış olan Meryem oğlu İsa’ya benzer bir evlât dünyaya geldi.”[13]
İbn-i Şehraşub diyor ki:
“İmam Muhammed Taki (a.s) çok esmerdi (buğdaysı bir rengi vardı). Şüpheciler, o Mekke’de olduğu sırada onun hakkında şüphe etmeye başladılar. Bundan dolayı onu, fizyonomi (iz takibi) uzmanına gösterdiler. Onlar, İmam’a baktıklarında yüz üstü yere kapandılar. Daha sonra kalkarak şöyle dediler: “Yazıklar olsun size, bu inci (nur saçan) yıldızı ve parlayan nuru bizim gibilere mi sunuyorsunuz?”[14]
Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
“... Allah-u Teala, Hüseyin’in sulbünde, mübarek, pâk, tertemiz ve beğenilmiş bir nütfe karar kılmış ve onu Muhammed bin Ali (Muhammed Taki) olarak adlandırmıştır. İşte O, şiilerinin şefaatçisi ve ceddinin ilminin varisidir. Onun için apaçık bir nişane ve pek aydın bir hüccet (delil) vardır.”[15]
Ravi diyor ki:
İmam Muhammed Taki (a.s) için götürülmekte olan çok değerli bir kumaş yolun yarısında çalındı. Kumaşı götürmekle sorumlu olan şahıs, bir mektup yazarak olayı İmam’a bildirdi. Bunun üzerine İmam (a.s) kendi mübarek yazısıyla şöyle bir mektup yazdı:
“Bizim canımız ve malımız, Allah’ın tatlı bağışlarından ve emanet edilen ödünçlerindendir. Dilediği şeyden, bizi memnunluk ve hoşnutlukla faydalandırır. Dilediği şeyi de, ecir ve sevap karşısında bizden alır. O halde kimin sabırsızlığı sabrına galip gelirse, ecri yok olur. Biz bu durumdan Allah’a sığınıyoruz.”[16]
Allame Meclisi (r.a) rivayet etmiştir ki:
“İmam Muhammed Takî (a.s)’ın namazı dört rekattır. Her rekatta “Fatiha” suresi bir defa, “İhlas” suresi ise dört defa okunur... Namazdan sonra da yüz defa Peygamber ve âl’ine salavat getirilir. Daha sonra (bu namazı kılan) Allah’tan hâcetini diler.”[17]
Ebu Cafer Muhammed bin Ali (İmam Muhammed Takî –a.s-), yeni ay girdiğinde, o ayın ilk gününde iki rekat namaz kılardı. İlk rekatta bir defa “Fatiha” suresini, ayın sonuna kadar her gün için de (yani otuz defa da) “İhlas” suresini okurdu. İkinci rekatta ise (yine bir defa) “Fatiha” suresini, otuz defa da “Kadir” suresini okurdu. Daha sonra mümkün olduğu kadar sadaka verirdi. İşte böylece o ayın hepsinin esenliğini satın almış olurdu.”[18]
İmam Muhammed Takî (a.s)’ın duası şudur:
“Ey fani olan ruhların ve çürüyen cisimlerin rabbi olan Allah, dostlarına dönecek olan ruhların itaati hürmetine senden istiyorum ki... Muhammed ve Âl-i Muhammed’e salat ve rahmet edesin, nuru gözümde ve yakini kalbimde karar kılasın; gece ve gündüz zikrini dilime cari edesin ve iyi amelleri (yapabilme başarısını) bana lütfedesin.”[19]
İmam Muhammed Takî (a.s)’ın kunutta okuduğu dua:
“Allah’ım, bağışların ard arda, ihsan ve lütufların peş peşe, nimetlerin ise tam ve kamildir (çoktur); oysa bizim şükrümüz az, hamdımız (övgümüz) ise yetersizdir; sen ise kusurlarını itiraf edene şefkatli davranmaya layıksın...”[20]
İmam Muhammed Takî (a.s) kunutta şu duayı da okuyordu:
“Allah’ım, sen, sayıyla evvel olmayan evvelsin; sınırlanmayla son olmayan sonsuzsun; bizi inşa (yoktan var) ettin, bir illetin zorlamasıyla değil; bizi icat ettin, bir ihtiyaçtan dolayı değil; hayır, ihtiyar sahibi olduğun halde bizi kendi hikmetinle yoktan yarattın...”[21]
İmam Muhammed Takî (a.s) yolculukta şu duayı okurlardı:
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Allah’ım, yolculuğa çıkmak istiyorum, onu bana hayırlı kıl; akıl ve mantık üzere olan doğru bir yolu bana göster ve onu bana ilham et; azmimi istikametle beraber kıl; büyük bir nasip ve kerametle beni faydalandır ve beni en güzel bir şekilde hıfz et ve koru.”[22]
İmam Muhammed Takî (a.s)’ın ayın on ikisiyle on üçündeki tespihi (zikri) şöyleydi:
“Münezzehtir O Allah ki, memleketinin halkına (idaresi altında olanlara) zulmetmemektedir. Münezzehtir O Allah ki, yeryüzü halkını çeşitli azaplarla muaheze etmemektedir. Tek olan Allah münezzehtir ve hamd O’na mahsustur.”[23]
İmam Muhammed Takî (a.s)’ın hırzı (muskası) şöyleydi:
“Ey nur, ey burhan, ey mubin (aşikar), ey munir (aydınlatan), ey Rabbim! Beni zamanın şer ve âfetinden koru; senden, sûra üflendiği gün (kıyamet günü) kurtuluşu diliyorum.”[24]
Abdullah bin Zerin diyor ki:
“Ben Medinet’ur- Resul’a yakındım; Ebu Cafer (İmam Muhammed Takî) (a.s)’ın her gün öğle vakti camiye geldiğini, caminin avlusunda piyade olduğunu, Resulullah (s.a.a)’in kabrine doğru gittiğini, ona selam verdiğini, sonra Fatıma (a.s)’ın evinin bulunduğu yere döndüğünü ve ayakkabısını çıkararak orada namaza durduğunu sürekli görüyordum.”[25]
Kasım bin Saykal diyor ki:
“Ben, İmam Muhammed Takî (a.s) kadar hacda gölgeden kaçan bir kimse görmedim. O muhrim (ihramlı) olduğunda, kecavenin kubbesi (örtüsü) ve iki direğini çıkarmalarını emrediyordu.”[26]
Ali bin Mehziyar diyor ki:
“İmam Muhammed Takî (a.s)’ı, (kurban bayramı günü) kurban kestikten sonra cemreye (şeytana) taş vurması için yaya olarak yürüdüğünü ve daha sonra bineğe bindiğini gördüm. Yine Mina mescidinin karşısına ulaştığında onun piyade olarak yürüdüğünü görüyordum.”[27]
Ashabından bazıları şöyle demiştir:
“İmam Muhammed Takî (a.s), Mina mescidinin az ilerisinde bineğinden aşağı indi. Ali bin Hüseyin (a.s)’ın cemreleri (şeytanları) taşladığı yerde cemreye taş atması için oraya doğru yöneldi. Ben: “Canım sana feda olsun, neden burada indiniz?” diye sordum.
İmam (a.s) cevaben buyurdular ki:
“İşte burası Ali bin Hüseyin (a.s) ve Benihaşim’in (cemreyi) taşladıkları yerdir. Ben onların (bineklerden) indikleri yerde yürümeyi seviyorum.”[28]
Ali bin Mehziyar diyor ki:
“İmam Muhammed Takî (a.s)’ın, ziyaret gecesi Nisa tavafını yaptığını, İbrahim’in makamı arkasında namaz kıldığını, daha sonra zemzem suyuna girdiğini, Hacer’ül- Esved tarafındaki kovayla mübarek eliyle su götürdüğünü, ondan biraz içerek bir miktarını da bedenine serptiğini gördüm. Daha sonra yine zemzem suyuna girdi. Ashaptan biri de İmam (a.s)’ı, sonraki yıl yine aynı amelleri yaparken görmüş olduğunu bana söyledi.”[29]
30- Veda Tavafı
Ali bin Mehziyar diyor ki:
“Hicri 215’de İmam Muhammed Bakır (a.s)’ın, güneş yükseldikten sonra Allah’ın eviyle vedalaştığını, Kabe’yi tavaf ettiğini ve her turunda Rükn-ü Yemani’ye elini sürerek onu ziyaret ettiğini gördüm...
Hicri 217’de de geceleyin Allah’ın eviyle vedalaştığını ve her turda Rükn-ü Yemani ve Hacer’ül- Esved’e elini sürerek ziyaret ettiğini gördüm...”[30]
Üçüncü Bölüm: Çeşitli Konular
İmam Muhammed Takî (a.s) buyurmuştur ki:
“Ben önemli bir meselede istihare etmek istediğim zaman, yüz defa Allah’tan hayır talep ederek şöyle diyorum:
“Allah’ım, senden istiyorum; çünkü sen gaip ve hazır olanı biliyorsun; eğer filan şeyi bana hayırlı biliyorsan, onu bana seç ve kolaylaştır. (Ama) eğer onu benim din, dünya ve ahiretime zararlı biliyor isen, o halde onu binim için hayırlı olan şeye dönüştür ve onun hakkında kaza ve kaderine razı ve hoşnut olmamı sağla; çünkü sen biliyorsun, oysa ben bilmiyorum; sen güçlüsün, oysa ben güçsüzüm; sen hüküm (ve karar) verensin, oysa ben hüküm veren değilim; kuşkusuz sen gaipleri bilen ve onlardan haberdarsın.”[31]
Şeyh Saduk (r.a) diyor ki:
“İmam Cevad (a.s)’ın “Takî” diye adlanmasının sebebi, İlahî takvayı gözettiği içindir. İşte bundan dolayı Allah Teala da onu Memun’un şerrinden gözetip korumuştur...”[32]
Abdus bin İbrahim diyor ki:
“İmam Muhammed Takî (a.s)’ın hamamdan çıkarken baştan ayağına kına yaktığını ve kına yakmakla da gül gibi (kıpkırmızı) olduğunu gördüm.”[33]
Ravi diyor ki:
“İmam Muhammed Takî (a.s), Benihaşim’in ünlü şahsiyetlerindendi. O, cömertlik ve ululukla meşhurdu. İşte bundan dolayı “Cevad” (cömert) olarak adlanmıştır.”[34]
İbn-i Cevzi diyor ki:
“İmam Muhammed Takî (a.s), ilim, takva, züht ve cömertlikte, tıpkı babası İmam Rıza (a.s) gibi hareket ediyordu.”[35]
İmam Muhammed Takî (a.s) buyurdular ki:
“Cevad (cömert), benim; insanların, sulplerdeki olan neseplerini bilen benim; batın ve zahirlerinizi ve nereye varacağını ben biliyorum.”[36]
İmam Muhammed Takî (a.s) buyurmuştur ki:
“Biz, Allah’ın ilim, gaip ve hikmetinin hazinedarları, peygamberlerinin vasileri ve değerli kullarıyız.”[37]
Ali bin İsbat diyor ki:
İmam Muhammed Takî (a.s)’ı evinden çıkarken gördüm. Mısır’daki ashabımıza (şiilere) onu tavsif etmem için ona tepeden tırnağa kadar dikkatle baktım. İmam (a.s) bu esnada secdeye kapanarak şöyle demeye başladı:
“Allah-u Teala, nübüvvette istidlal ettiği gibi imametle de istidlal etmiştir. Allah-u Teala buyurmuştur ki: “Biz Yahya’ya çocuk (üç yaşında) iken hüküm (nübüvvet) verdik.”[38]
Yine buyurmuştur ki:
“Yusuf erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik.”[39]
Yine buyurmuştur ki:
“Erginlik çağına erip kırk yaşına ulaşınca dedi ki: Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve senin razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et...”[40] O halde çocukken ve kırk yaşındayken hikmetin (birisine) verilmesi câiz ve mümkündür.”[41]
Ali bin Mehziyar diyor ki:
“İmam Muhammed Takî (a.s)’la yemek yiyorduk. Bu esnada kaya kuşunun etini getirdiler. İmam (a.s): “O kuş mübarektir” diye buyurdular.
İmam (a.s) kaya kuşunun etini seviyordu ve buyuruyordu ki: “Sarılık hastalığına yakalanan kimseye, kaya kuşu etinin kebabını yediriniz.”[42]
Mes’udî diyor ki:
“İmam Muhammed Takî (a.s), Razıkî üzümünü seviyordu.”[43]
_________________
Kaynakça:
[1] - Delail’ul- İmamet, S. 200.
[2] - Kâfî, C. 6, S. 360, H. 3.
[3] - Bihar, C. 50, S. 15, H. 22.
[4] - Delail’ul- İmamet, S. 180.
[5] - Mekarim’ul- Ahlak, S. 92.
[6] - İrşad-ı Mufid, S. 621.
[7] - Men Lâ Yahzuruh’ul- Fakih, C. 1, S. 262, H. 807.
[8] - Müstedrek-i Avalim’ul- Ulum, C. 23, S. 27.
[9] - Müstedrek-i Avalim, C. 23, S. 27.
[10] - Bihar, C. 50, S. 16, H. 24.
[11] - Avalim’ul- Ulum, C. 23, S. 525, H. 2.
[12] - İrşad, S. 619.
[13] - Bihar, C. 50, S. 15, H. 19.
[14] - Menakıb-i Âl-i Ebî Talib, C. 4, S. 387.
[15] - Avalim’ul- Ulum, C. 23, S. 218.
[16] - Tuhaf’ul- Ukul, S. 951, H. 3.
[17] - Bihar, C. 91, S. 191.
[18] - Bihar, C. 91, S. 381, H. 1.
[19] - Bihar, C. 91, S. 189.
[20] - Avalim, C. 23, H. 211.
[21] - Bihar, C. 85, S. 225.
[22] - Müstedrek’ul- Avalim’il- Ulum, C. 23, S. 230.
[23] - Bihar, C. 94, S. 207.
[24] - Mecma’ud- Da’vat, S. 60.
[25] - İsbat’ul- Hudat, C. 6, S. 170, H. 6.
[26] - Kâfî, C. 4, S. 435, H. 3.
[27] - Kâfî, C. 4, S. 486, H. 5.
[28] - Kâfî, C. 4, S. 586, H. 5.
[29] - Kâfî, C. 4, S. 43, H. 3.
[30] - Kâfî, C. 4, S. 532, H. 3.
[31] - Mehasin-i Berkî, S. 600.
[32] - Meâni’l- Ahbar, S. 65.
[33] - Tehzib’ul- Ahkam, C. 1, S. 399, H. 1161.
[34] - Müstedrek-i Avâlim’il- Ulum, C. 23, S. 30.
[35] - Tezkiret’ul- Havas, S. 321.
[36] - Bihar, C. 50, S. 108.
[37] - Müstedrek-i Avâlim’ul- Ulum, C. 23, H. 160.
[38] - Meryem/12.
[39] - Yusuf/22.
[40] - Ahkaf/15.
[41] - Avalim’ul- Ulum, C. 23, S. 79, H. 1.
[42] - Mekarim’ul- Ahlak, S. 161.
[43] - İsbat’ul- Usul, Şeyh Tusî.
|
|