30-12-2013 tarihinde eklendi
Şii Müçtehitlerin Ehli Sünnet'e bakış açıları


 Soru: Birçok Müslüman ve gayrimüslim, bizlerden İslami birlik ve İslam mezhepleri arasındaki ilişkileri sormaktadırlar. Zati âlinizden bu iki soruya cevap vermenizi rica ediyoruz:

1- Acaba İslam mezheplerinden birine yani Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli, Caferi, Zeydi, İbadiyye’ye bağlı olan kimse, Müslüman sayılır mı?

2- İslam’da tekfirin (kâfirliğin) had ve sınırı nedir? Acaba Müslüman bir kimsenin, -birinci soruda zikredilen- başka bir İslam mezhebine mensup birini veya Eş’ari yahut Mutezile mezhebine tabi olan birini tekfir etmesi caiz midir? Bununla birlikte Sofileri tekfir etmenin hükmü nedir?


Ayetullah Şeyh Muhammed Mehdi Âsifî (Allah bereketini daim kılsın)

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

1-Şehâdeteyni diliyle söyleyen, ilahi hudutlara ve tüm Müslümanların ittifak ettiği İslam’da mevcut olan zaruri hükümleri kabul eden kimse Müslüman sayılır. Onun can ve malına tecavüz haramdır. Sahih bir hadiste Resulü Mükerrem-i İslam (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

"İn­sanlar ‘Lâ ilahe illallâh (Allah'tan başka hakk ilah yok)’ deyinceye kadar, onlarla savaş etmeye emrolundum. Onlar bunu söyledikleri zaman ar­tık onların kanları ve malları bize haram olmuştur, (İslam'ın) hakkı hariç, artık hesapları da Allah'a kalmıştır."[1]

2-Allah Resulü (s.a.a), kitap ve sünnette açık şer’i hükümler olmadan Müslümanlarla savaşıp, mücadele edenleri kâfir bilmiştir. Hz. Resulullah (s.a.a), Veda Haccı’nda Mina’da bulunan Hayf Mescidi’nde şöyle buyurmuştur:

إنّ أموالكم ودماءكم وأعراضكم عليكم حرام كحرمة يومكم هذا ، في بلدكم هذا ، في شهركم هذا

“Kanlarınız, mallarınız ve namuslarınız birbirinize bugünkü gün gibi (kurban bayramı),  bu mukaddes topraklar (Mekke) gibi ve bu haram ay (Zilhicce ayı) gibi haramdır...”

Sonra şöyle buyurmaktadır:

لاترجعوا بعدي كفاراً يضرب بعضكم رقاب بعض

“Benden sonra kâfirlik dönemlerinize geri dönüp, birbirinizin boyunlarını vurmayınız.”[2]

3-Müslümanlar arasında şiddet fitnelerini yakmak, kin ve nefret oluşturmak caiz değildir. Aynı şekilde birlik içinde olan Müslümanların saflarında ihtilaf yaratmak, tefrika çıkarmak ve birbirlerinden uzak durmak da caiz değildir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

وَاعْتَصِمُوابِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعاً وَلاَتَفَرَّقُوا

“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an, İslam ve her türlü vahdet vesilesine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin.” (Âl-i İmrân, 103)

   Hiç şüphesiz İslam mezheplerinin simge ve sembollerine hakaret ve saygısızlık, en büyük tefrika çıkarma faktörlerindendir. Allah Teâla, bizi ondan sakındırmıştır.

4- Allah Teâla, bizlere, diğer Müslümanlara karşı iyilik yapmayı, güler yüzlü ve nezaketle davranmayı, uyum ve birlik içinde, birbirini ziyaret ederek sevmeyi –Nasibiler dışında hangi fırka ve mezhep olursa olsun- emretmiştir. Bu bağlamda İslam’ın değerli Peygamberi’nden (s.a.a) çok sayıda hadis nakledilmiştir. Bu hadislerden bir kısmı sahihtir. Aynı şekilde Ehlibeyt (a.s) yoluyla ve güvenilir senetlerle bu anlamda sahih hadisler nakledilmiştir. Biz el-Fitnetu’t-Tâifiyye kitabımızda bu hadisleri naklettik.

5- Söylediklerimizden, fıkhi ve akidevi diyalogların, bilimsel bir dille, ilmî bir atmosferde ve tarafsızca çeşitli mezheplerden Müslüman bilim adamı ve âlimlerinin söyleşisine engel olacağı anlamı çıkartılmamalıdır. Kesinlikle bu söyleşiler Müslümanların akaid, fıkıh ve kültür alanlarda görüş alışverişine, ilerleme ve kemaline neden olacaktır. Aziz İslam dini de bunu teşvik ve tavsiye etmektedir.   

   Allah Teâla’dan, vahdet-i kelime, Müslümanların birlik ve ittihadını diliyoruz. Müslümanlar arasındaki yakınlaşma ve vahdetin öncülerini de onaylıyor başarılarını Yüce Allah’tan temenni ediyoruz.

Muhammed Mehdi el-Âsifî

28.02 c.1334 h.

Necef-i Eşref

***

Ayetullah Uzma Abdullah Cevadi Âmulî (Allah bereketini daim kılsın)

Aşağıdaki metin, Ayetullahu’l-Uzma Cevadi Âmulî’nin 2012 yılında yaptığı hac mesajından alıntıdır:

İnsanlık ve insan haklarına riayet etme bahsi “Uluslararası Medeniyet” adı altında söz konusu edilmiştir. Bu evrensel ve halkçı bakış, insan ve insanlık haklarını, ilahi ve ilahi olmayan din ve inanış biçimlerini baz almadan değerlendirir. Bu görüşün ana kaynağı ise bu ayetin: “Allah, sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah, âdil davrananları sever.”[3] içeriğinde yatmaktadır. Şöyle ki hiçbir millet ve bireyin, başka millet ve bireye karşı bir önceliği-üstünlüğü yoktur. Bireyin ya toplumun birey ve topluma tahakkümü (hükmedişi) ve sultası kınanmış ve reddedilmiştir. Saldırgan ve mütecaviz olmayan milletler, ilahi adalet feyzine sahiptirler. Müslümanlar, onlara karşı adaletli ve eşit davranmakla yükümlüdürler.  Konunun ilahi olma hakikati, onun doğru bir tedbirle dünya ve ahiret perspektifinde gerçekleşmekte ve başkalarının sorumluluğunun dışındadır. Özellikle Mead sahnesinde miskal zerresi kadar şeylerin bile kendisine has hesabının görüleceği düşünülünce. Her milletin kendileri yanında muhterem olan mukaddesâtı vardır. Bu durum muvahhit veya mülhide has bir konu değildir.  Bundan dolayı insanların mukaddes kabul ettikleri şeylere küfür ve hakaretten uzak durulmalıdır. Zira ruhsal bir zulüm olması dışında, hukuki olarak da toplumun baskı ve güçlükleri ile karşı karşıya gelinecektir. Dolayısıyla Kur’an-ı Mecid, bu gibi işleri yasaklamıştır: “Allah'tan başka yalvarıp yakardıklarına (taptıklarına) sövmeyin; sonra onlar da haddi aşarak bilmeksizin Allah'a söverler. İşte böyle, biz her ümmete yaptıklarını süslü (çekici) gösterdik, sonra onların son varışları Rablerinedir. O, yapmakta olduklarını onlara haber verecektir.”[4] Müşriklerin tanrıları olan putlara sövmek ve küfretmenin haram sayılmasının nedeni; -Allah göstermesin- müşriklerin, müminlerin ilahı, yani münezzeh Allah’a bilgisizce küfür etmelerinin önünü almaktır.  Allah’a küfür etmenin bilgi ve ilimden yoksun olmasının sırrı ise şudur: Onlar, eksik zanları ile Allah’ı kabul ediyorlardı ve onların putlara olan ibadetlerinin sırrı ise, put ve sanemin şirk ehlini Allah’a yakınlaştıracağına ve onlar için Allah katında şefaatte bulunacaklarına inanmalarıydı. Sonuçta ne olursa olsun kötü söz, onların Yüce Allah’a karşı kötü söylemde bulunmalarında ellerine bahane verecektir. Zikredilen ayetin açıklamasında geçen öncüller, her üç alanı da içine alan genel hukuku kapsamaktadır. Şöyle ki; onların maazallah iman ehlinin kutsallarına kötü söz söylememeleri için kimsenin mukaddesâta hakaret etme hakkı yoktur.

   Çirkin ve kötüden alıkoyma yönteminde güzel ve iyi yolu kullanmak gerekir ve eğer kötüden alıkoyma, kötü bir yöntemle olursa, o kötü şey yasaklanmalıdır. Onu da öteki münkerler (kötüler) gibi dışlamak gerekir. Aynen hak, doğruluk, hayır ve güzelliğe davetin güzel bir yöntemle olmasının, hedef ve amaçla uyum içinde olması gibi. Çünkü hiçbir zaman güzel bir hedef, kötü bir vesileyi güzel kılmaz ve kötü bir yöntemle iyiliğe emretmek, nehyedilmeyi gerekli kılmaktadır. Zira yol ve hedefte gerçek bir bağlılık ve hakiki bir ilişki vardır. Yani doğru yol, asla batıl bir sonuç ve hedefle son bulmaz ve sapkın yol, asla hak hedefe ulaşmaz: “Kim günahla bir amaca ulaşmaya çalışırsa, istediği şey daha çabuk elinden çıkar ve istemediği şey, daha çabuk ona ulaşır.”[5] her ne kadar batıl da olsa her hangi bir topluluğun mukaddesâtına sövmek, Allah tarafından yasaklanmış bir yöntemdir. Sonuç olarak şöyle diyebiliriz:

1-Evrensel dinin kapsayıcı bir programı vardır.

2-Dinin geniş ve yaygın en önemli emri, yasalara ve uluslararası edebe riayet etmektir.

3-Genel ve insanî en üstün edep, insanî onur ve kerameti korumak ve farklı fırka takipçilerinin mukaddesâtına hakaret etmekten sakınmaktır.

4-Sahabeye küfretmek, Şia veya Sünni mukaddesâtına hakaret etmek, her iki grubun inançlarını saygısızca ve zalimce küçümsemek haramdır. İhtilaf çıkarmak, tefrika ateşini yakmak ve İslam ümmetinin vahdet esaslarını bölmek, parçalamak ve kırmak, büyük bir günahtır. Başta hacılar olmak üzere herkes cidden bundan uzak durmalıdır.

5-Vahdetin zorunluluğu, fesatçı ihtilaf ve fitnelerin haram olduğunu bilmek, her millet ve fırkanın mukaddesâtına hakaret etmekten sakınmak, siz değerli hacıların melekûtî seferinizin armağanı olsun. Böylelikle İslam dünyasında, vahdet esintisi ve ittihat ıtırından başka bir şey müşahede edilmesin ve koklanmasın. Çünkü deruni azamet ve gücün elden gitmesiyle birlikte kan emici düşmanlar, savunma güçlerinin zaafı ile din merkezlerini ve toplumu yok ederler: “Eğer Allah, bir kısım insanları (kötülüklerini) diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak surette, içlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılır giderdi.”[6]

***

Ayetullah Uzma Seyit Muhammed Said Hekim (Allah bereketini daim kılsın)

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

Es-Selamu aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuhu

Soru: Milyonlarca Müslüman’a bu iki konuda kılavuzluk etmenizi rica ediyoruz:

Acaba şehadetyni dile getirip, kıbleye doğru namaz kılan ve sekiz mezhepten (Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli, Caferi, Zeydi, İbadiyye ve Zahiriye) birine uyan kimse Müslüman sayılır mı ve can, mal ve namusu haram mıdır?

Ayetullah Hekim’in Bürosu’ndan verilen cevap:

   Hangi mezhep olursa olsun Müslümanları ve sahabeyi tekfir etmek, Şia’nın inançlarından değildir. Bu konu, İslam’ın ruhundan ve onun erkânındandır. Bu nokta, Şia İmamlarından nakledilen hadislerden ve âlimlerin fetva ve sözlerinden anlaşılmaktadır.

Soru: Birçok Müslüman ve gayrimüslim, bizlerden İslamî birlik ve İslam mezhepleri arsındaki ilişkileri sormaktadırlar. Zati âlinizden bu iki soruya cevap vermenizi rica ediyoruz:

1- Acaba İslam mezheplerinden birine yani Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli, Caferi, Zeydi, İbadiyye’ye bağlı olan kimse, Müslüman sayılır mı?

2- İslam’da tekfirin had ve sınırı nedir? Acaba Müslüman kimsenin, -birinci soruda zikredilen- başka bir İslam mezhebine veya Eş’ari veya Mutezile mezhebine tabi olan kimseyi tekfir etmesi caiz midir? Bununla birlikte Sofileri tekfir etmek caiz midir?

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, hamd O’na mahsustur

Cevap 1- Şehâdeteyni ikrar etmek ve namaz vb. gibi dinde zaruri farz ve vacipleri yerine getirmek bir insanın Müslümanlığı için yeterlidir. Böylelikle İslam dininin hükümleri olan can ve malının… saygınlığı gibi hükümler onun için uygulanır.

2- Bundan önce söylediklerimizin içinde bu sorunun yanıtı da verildi.

***

Ayetullah Uzma Seyit Ali Sistanî (Allah bereketini daim kılsın)

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

Es-selamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuhu

Milyonlarca Müslüman’a bu iki konuda kılavuzluk etmenizi rica ediyoruz:

Soru: Acaba şehadetyni dile getirip, kıbleye doğru namaz kılan ve sekiz mezhepten (Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli, Caferi, Zeydi, İbadiyye ve Zahiriye) birine uyan kimse Müslüman sayılır mı ve can, mal ve namusu haram mıdır?

Yüce Allah’ın adıyla

Cevap 1- Şehâdeteyni dile getiren ve söylediğine aykırı bir sözde bulunmayan, hakeza Ehlibeyte karşı düşmanlık etmeyen kimse Müslüman sayılır.

Cevap 2- Şialar açısından Ehlisünnet, Müslüman sayılmaktadır ve tüm İslami hükümler onlar için icra olmaktadır. Onlarla evlilik caizdir, Şialar onlardan miras alabildikleri gibi onlar da Şialardan miras alabilirler. -Harici ve Nasibiler bunun dışındadırlar.- Onların hepsinin can, mal ve namuslarının saygınlığı vardır. Şiaların, Bedir ve Rıdvan Biati ehlini, Muhacir ve Ensar müminlerini, İslam mezhepleri imamlarını ve onların takipçilerini tekfir ettikleri sözü, apaçık bir yalandır.

Es-selamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuhu

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

وَ اعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعاً وَ لا تَفَرَّقُوا

“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an, İslam ve vahdete sebep olacak her şeye) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin.” (Âl-i İmrân, 103)

   İslam dünyası günümüzde karmaşık ve zor şartlar altında yaşamaktadır. Büyük krizler ve azim problemlerle karşı karşıyadır. İslam ümmetinin bugün ve yarınki alın yazısı bu buhranlara bağlıdır. Bu şartlar altında tüm Müslümanlar, İslam dünyasının birlik ve beraberliğe olan ihtiyacını, tefrika yaratmak, mezhebi ihtilaflar çıkarmak, etnik ve ırkçı çatışmalardan uzak durulmasının gerekliliğini güzel bir şekilde idrak etmektedirler. Asırlardır ihtilafların çözülmesi için şu ana kadar kapsayıcı bir çare düşünülmemiştir! Dolayısıyla sağlam ve ölçülü bilimsel çalışmalar çerçevesi dışına çıkarak bu ihtilafları alevlendirmek doğru değildir. Özellikle bu ihtilaflar asla usul-u din seviyesinde ve İslam akaidinin erkânından değildir. Bütün Müslümanlar, Allah’ın tek ve vahit olduğuna, İslam’ın Yüce Peygamberi’nin (salallahu aleyhi ve alihi ve sellem) risaletine, Mead’a, Kur’an-ı Kerim -ki Allah Teâla onu tahriften korumuştur- ve Peygamberin paha biçilemez sünneti -ki şer’i hükümler için bu ikisi aslî unsurlardır- ve aynı şekilde masum ve arınmış Ehlibeytini (aleyhimu’s-selam) sevmek konusunda iman etmişlerdir. İslam dininin temelleri sayılan namaz, oruç, hac… gibi Müslümanların geneli arasındaki diğer ortak noktalar da vardır.

   Bu ortak noktalar, Müslümanların birlik ve beraberliği için sağlam temellerdir. Hiç kuşkusuz Müslümanlar arasındaki dostluk ve muhabbet ilişkilerini sağlamlaştırabilmek için bu ortak noktalar üzerinde odaklanmak gerekmektedir veya en azından biz Müslümanların, karşılıklı saygı çerçevesinde, düşmanlıktan uzak, mezhebi, etnik ve kabilesel çatışmalardan kaçınarak barış ve huzur için birlikte yaşamaya çalışmamız gerekmektedir.

   Dolayısıyla, İslam dini sancağını yüceltmek, Müslümanların ilerlemesi ve onuru için kalbi çarpan herkesin, Müslümanların birbirine yakınlaşması ve siyasi çekişmelerden kaynaklanan çatışmaların azaltılması için azami çaba göstermesi gerekir. Böylelikle bir yandan Müslümanlar arasındaki ayrılık ve dağılmaya engel olunmalı, bir yandan da düşmanların uğursuz amaçlarının tahakkukunu (gerçekleşmesini) sağlayacak alanları oluşturmamalıdırlar. Bu düşmanlar, İslam ülkelerine hâkim olmak ve Allah vergisi olan servetlerine egemen olmak için diş bileyen düşmanlardır.

   Tam bir üzüntüyle görülmektedir ki bazı kişi ve akımlar anlatılanların aksi yönünde hareket etmektedirler. Onların çabası Müslümanlar arasında mezhebi, etnik ve kavmi ihtilaflar çıkması için tefrika yaratmak ve bu ihtilafları derinleştirme doğrultusundadır. Bu kimseler, son süreçte ve bölgede siyasi kargaşaların kızıştığı ve güç için çatışmaların alevlendiği dönemde, kendi faaliyetlerini arttırmışlardır. Onlar, ihtilafları büyük göstermek ve yaygınlaştırmak için mezhebi farklılıkları, çalışmalarının esası olarak karar kılmış, karalama ve iftira yöntemlerini kullanarak, bu ihtilafları alevlendirmeye çalışmaktadırlar. Bu şekilde kirli amaçlarına ulaşmayı ummaktadırlar. Her hangi bir mezhebi karalamak ve hakaret etmek, o mezhep takipçilerinin aslî haklarından mahrum olmasını sağlamak ve diğer Müslümanların kalbinde o mezhebe karşı korku ve vahşet duygularının oluşturulması bu amaçlardan en hafif olanıdır.

   Bu uğursuz planın icrası doğrultusunda, bazı basın yayın organlarından -uydu kanalları, internet siteleri, gazete ve dergiler…- yararlanılmakta ve bazen akıldan yoksun ve şaşkınlık veren fetvalar yayınlayarak, bazı İslami fırka ve mezheplere hakaret edilmektedir. Sonra apaçık bir girişimle önceden hazırlanmış plan ve amaçlarına ulaşmak için yüce merceiyyet makamına darbe vurmak, hakaret etmek, mezhebi kin ve nefreti körüklemek için, bu fetvaları Hz. Ayetullahu’l-Uzma Sistanî’ye nispet vermektedirler!     

   Bu vesile ile ilan ediyoruz ki Hz. Ayetullahu’l-Uzma Sistanî’nin fetvalarının kaynağı, mühür ve imzası üstünde olan meşhur ve onaylı kitaplarıdır. Bu fetvaların hiç birinde İslami mezhep ve fırkaların herhangi birine karşı en küçük bir hakaret ve saygısızlık söz konusu olmamıştır. Elbette bu fetvalara en küçük bir aşinalığı olanlar, yayınlananların yalan olduğunu hemen anlamaktadırlar.

   Buna ilave olarak hatırlatmak gerekir ki Ayetullah Sistanî’nin açıklamaları ve tutumu, Irak halkının acı ve sıkıntılar çektiği, birçok tehlikelere ve kapanması zor yaralara göğüs gerdiği zaman dilimi içinde gerçekleşmiştir. Aynı şekilde mukallit ve takipçilerine yönelik buyruklarında Ehlisünnet kardeşlere karşı dostça davranmaları tavsiyesinde bulunmaktadır. Kendileri konuşmalarında defalarca ve defalarca Şia olsun Sünni olsun bütün Müslümanların can, mal ve namuslarının hürmeti ve saygınlığı konusunda vurgular yapmış ve yolunu haram yolla kan döken kimselerden kim olursa olsun ayırmıştır. Bu açıklamalar, ‘Din Merceiyeti’nin diğer  mezhep takipçilerine karşı ameli siretini ve onlara bakışını güzel bir şekilde ortaya koymaktadır. Eğer tüm Müslümanlar muhaliflerine karşı bu şekilde bir etkileşim, davranış gösterir ve bu siret ve bu yöntemi uygulamaya koyarsa, artık körü körüne yaşanan şiddetlere ve feci katliamlara tanık olmayız. Öyle ki bu durumda hatta küçük çocuklara, yaşlılara ve kadınlara bile acımamaktadırlar!! Allah’ım! Tüm katliamlardan sana sığınıyoruz!

Her şeye gücü yeten Allah-u Tebâreke ve Teâla’dan herkesi hayır ve İslam ümmetinin maslahatına doğru hidayet etmesini diliyoruz.

Hz. Ayetullahu’l-Uzma Sistanî’nin (Allah uzun ömürler versin) Bürosu

Necef-i Eşref


--------------------------------------------------------------------------------
[1]-Bu hadisi, Ahmed b. Hanbel, Müsned kitabının çeşitli bölümlerinde nakletmiştir. Ayrıca Beyhâkî, Sünen kitabında, Buhari ve Müslim kendi sahihlerinde ve birçok nebevi hadis hafızı sahih senetlerle Şia ve Ehlisünnet yoluyla bu hadisi nakletmişlerdir.

[2]-Bu hadis, üzerinde icma olunan hadislerdendir. Ahmed bin Hanbel, Müsned kitabının çeşitli bölümlerinde bu hadisi nakletmiştir. Aynı şekilde Nesâî, Sünen-i Kubra kitabında ve İbn Hayyân kendi sahihinde, Buhari ve Müslim kendi sahihlerinde ve birçok nebevi hadis hafızı sahih senetlerle, Şia ve Ehlisünnet yoluyla bu hadisi kitaplarında nakletmişlerdir.

[3]-Mumtehine, 8.

[4]-En’âm, 108.

[5]-el-Kâfî, c.2, s.373.

[6]-Hacc, 40.

Lütfullah uzma Safi Gulpayaganî (Allah bereketini daim kılsın)

Allah Teâla’nın vahdaniyetine ve Hatemu’l-Enbiya Hz. Muhammed b. Abdullah’ın (s.a.a) nübüvvetine şehadet eden herkes Müslüman’dır. Canı, malı ve ırzı saygıdeğerdir. Hiç kimsenin dini kutsallara hakaret etme hakkı yoktur. İntihar saldırıları ve Müslümanların kanlarını dökmek büyük günahlardandır.

Müslümanların görevi, rahmet, muhabbet ve şefkat dini olan İslam’ın hakiki çehresini dünyaya tanıtmaktır. Herkes bir safta aziz İslam’ın ilerlemesi ve insanların hidayeti için dünyanın her yerinde aktif bir şekilde, Kur’an düşmanlarının haince oyunlarını birlik ve beraberlik için ortadan kaldırmalı ve İslami görevlerini yerine getirmelidirler.

إِنْ تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ وَ يُثَبِّتْ أَقْدامَكُمْ

“Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed, 7)

Vesselamu aleykum ve rahmetullah

***

Ayetullah Uzma Seyit Muhammed Ali Alevi Gorganî (Allah bereketini daim kılsın)

Allah Teâla şöyle buyurmuştur:

يا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا ادْخُلُوا فِي السِّلْمِ كَافَّةً وَ لا تَتَّبِعُوا خُطُواتِ الشَّيْطانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ

“Ey iman edenler! Hepiniz topluca barış ve güvenliğe (İslâm’a) girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” (Bakara, 208)

   İslam’ın tüm zamanlardaki mesajı mantık, söyleşi ve her türlü cesaret, iftira ve töhmetten sakınma üzerine bina edilmiştir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur: “Kötülüğü en güzel bir şekilde sav”. (Fussilet, 34) ve başka bir yerde şöyle buyurmuştur: “Allah'tan başka yalvarıp yakardıklarına (taptıklarına) sövmeyin; sonra onlar da haddi aşarak bilmeksizin Allah'a söverler.” (En’âm, 108).

   Günümüzde İslam’ın asıl düşmanları; (Allah) kelimesinin, tüm semavi nidalarının yok olmasına ve şeytanın dünyada hâkimiyetinin sağlanmasına yönelik planlar yapmışlardır. İhtilafları körüklememek ve düşmanlık ortamlarının icat edilmesine yönelik çizgide hareket etmemek gerekir. Bu sadece dünya istikbarı ve uluslararası Siyonizm’e hizmettir. Ayrıca şimdiye kadar İslam’ın çeşitli fırkaları kendilerine has düşünceler barındırmasına rağmen bir arada saygı ve barış içinde yaşamaktaydılar. Söyleşi ve sohbet toplantılarında sadece mantıklı münazaralar yaparlardı. Müslümanlar bugün de barış ve huzur içinde hep birlikte olmalı ve tek düşman karşısında müttehit bir kitle halinde hareket etmelidirler. Tekfirci gruplara gelince onlar çeşitli bahanelerle başta Şialar olmak üzere diğer fırkalara karşı düşmanlık gütmekte ve Pakistan, Afganistan, Irak, Suriye, Endonezya ve dünyanın başka yerlerinde Müslümanları katletmekte ve terör saldırıları düzenlemektedirler. Onların bu amelleri kınanmıştır. Onlar bu eylemleri ile yalnızca dünya istikbarının sevinmesine neden olmakta ve onların oyunlarına göre hareket etmektedirler. Kur’an’ın: “Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin…” (Nisa, 144) açık ayetinin aksine hareket ederek Siyonizm’i kendilerine dost edinmişlerdir. Onlarla uyum sağlamak adına Şialara karşı mücadele etmekteler. Allah’ın, Müslüman toplumunu düşmanların tefrikasından korumasını ümit ediyoruz.

***

Ayetullah Âsif Muhsinî (Allah bereketini daim kılsın)

Yüce Allah’ın adıyla, hamd daima ona mahsustur

İlk olarak: Kim Allah’ın vahdaniyetine, Hz. Muhammed Mustafa’nın nübüvvetine ve onun son peygamber olduğuna iman ederse Müslümandır.

İkinci olarak: Müslümanların can, mal ve namusuna yönelik saldırı şiddetle haramdır.

Üçüncü olarak: Müslümanlar birbirlerinin kardeşidirler. İslam’ın ilerlemesi için kardeşliklerini koruyarak işbirliği yapmalı ve birbirlerinin ihtilaflı meselelerini mazur görmelidirler.

Dördüncü olarak: İslam mezhepleri arasında ihtilaf çıkarmak İslam dinine ihanettir.

***

Ayetullah Uzma Seyit Yusuf Medenî Tebrizî (Allah rahmet etsin)

İslam, hiçbir dini inanca ve özellikle İslam mezheplerine hakaret etmeyi caiz bilmemektedir. İslam ümmeti arasında ihtilafa ve Müslümanlara yönelik hasar, can ve mala zarar gelmesine neden olacak her hareket haram ve şeriata aykırıdır.

Çeşitli ülkelerde Müslümanlara yönelik düzenlenen intihar saldırıları ve onların katledilmesi, şeriat sahibi ve özgür insanların kalbini sızlatmaktadır. Bunun şefkat ve merhamet dini olan İslam’la hiçbir uyumluluğu ve alakası yoktur ve İslam’ın çehresini dünyada karalamaktadır. 

Allah, Müslümanları zalim ve bozguncuların şerrinden korusun.

***

Ayetullah Uzma Hüseyin Mezâhirî (Allah bereketini daim kılsın)

Söyledikleriniz çok acı bir gerçektir. Başta İslam mezhepleri âlimleri, İslam ülkeleri liderleri olmak üzere tüm dünya Müslümanları, bu konuya dikkat etmeli ve bunun çözümü için çare düşünmelidir. Günümüzde İslam düşmanları ve dünya istikbarı, Müslüman safları arasında özellikle mezhebi ve inançsal ihtilaflar yaratarak, hâkimiyetini gün geçtikçe arttırmakta ve sağlamlaştırmaktadır. Kur’an-ı Kerim, bu ihtilafları İslam toplumunu kuşatan ateş ve azaba benzetmiştir: “De ki: “O, size üstünüzden (gökten) veya ayaklarınızın altından (yerden) bir azap göndermeğe, ya da sizi grup grup birbirinize düşürmeğe ve kiminizin şiddetini kiminize tattırmaya gücü yetendir. (En’âm, 65). Kur’an-ı Kerim’in açıkça buyurduğu gibi; eğer insanlık ve maneviyat düşmanları ve istikbar, insanlara musallat olmayı başarmışlarsa, bunun sebebi ve kaynağı ihtilaflardır. “Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü” (Kasas, 4).  Bu büyük derdin çaresi ve belanın bertaraf edilmesinin yolu, ancak Kur’an’ın emrine amel etmekle olur: “Bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin.” (Âl-i İmrân, 64)

   Dolayısıyla, defalarca söylendiği gibi, hangi şahıs ve grup tarafından olursa olsun ihtilafları körüklemek, mezhepsel duyguları tahrik etmek özellikle Müslümanların inanç ve mukaddesâtına saygısızlık ve Yüce Peygamber’in (s.a.a) takipçileri arasında tefrika yaratmak aklen ve şer’i olarak caiz değildir. Tekfirci ve taşlaşmış eski kafalı grupların günahsız Müslümanların katledilmesine yol açan tahrip ve intihar saldırıları, insanlık dışı ve utanç vericidir. Her özgür insanın kalbini derinden yaralamakta ve bu eylemler, kesinlikle İslam ve Müslümanların düşmanları için matlup ve sevindiricidir.     

   Dünya İstikbarı, bu tür ihtilaflar ve tefrika girişimleri yoluyla Müslümanların pratik olarak onlarla işbirliği yapmasını istemektedir. Açıktır ki düşmanlara ve dünya istikbarına tabi olmak büyük bir günahtır. Allah, tüm Müslümanları ihtilaf ve tefrikaların şerrinden korusun ve Müslümanlar arasında ittihadın sağlamlaşması için çaba sarf eden sizin gibi insanlara inayet ve başarılar ihsan etsin.

Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuhu   

***

Ayetullah Uzma Nasır Mekârim Şirâzî (Allah bereketini daim kılsın)

Defalarca arz ettik ki Müslümanların vahdeti ve İslam mezheplerinin yakınlaşması her zaman ve özellikle şu günlerde en önemli girişimlerdendir. Dolayısıyla başkalarının mukaddesâtına her türlü hakaret şer’i olarak caiz değildir. Şia ve Sünni Müslümanların, düşmanların tuzaklarına düşmemeleri için dikkatli olmaları gerekmekte ve mezhepsel fitne çıkarmamaları icap etmektedir. İntihar saldırıları ve günahsız insanların kanlarının akıtılması en büyük günahlardan, yeryüzünde bozgunculuk mısdakı ve yapanların ebedi olarak cehennem azabında kalmalarına neden olur. Bu saldırılar, rahmet ve merhamet dini olan İslam’ın çehresini haşin (kaba) ve kabul edilemeyecek bir çehreye dönüştürmektedir. Allah tüm yanlışa düşenleri ve sapkınları hidayet etsin.

Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuhu

***

Ayetullah Uzma Seyit Abdü’l-Kerim Musevî Erdebilî (Allah bereketini daim kılsın)

إِنَّ هذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً واحِدَةً وَ أَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُون

“Gerçekten, sizin bu (İslam) ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse bana ibadet ediniz.” (Enbiyâ, 92)

   Vahdet ve kardeşlik, ilahi nimetlerden en kıymetli olanıdır. Allah-u Kerim, bu nimeti şöyle hatırlatmaktadır:

 

وَ اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنْتُمْ أَعْداءً فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِ إِخْواناً

 

“Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz.” (Âl-i İmrân, 103)

   İnsanın, rahmet peygamberinin (s.a.a) takipçisi olarak kendisine değerli Müslümanlık adını koyduğu halde başkalarının can, mal ve namusunu değerli saymaması nasıl düşünülebilinir ki?! Kan dökerek, şiddet kullanarak İslam’ı savunduklarını sananlar, kandırılmış ve İslam ümmetinin açgözlü düşmanlarının oyuncağıdırlar. Günümüz dünyasında Müslümanlar arasında tefrika çıkarmak, Müslümanların azamet, huzur ve ihtişamını yok edeceği gibi İslam’ın dünya kamuoyunda da kötü tanınmasına neden olacaktır. Ehlibeyt mezhebi takipçilerinin herkesten daha çok bu önemli konuya dikkat etmeleri gerekir.   

   Bizler, İmam Ali b. Ebu Talib’in (a.s) takipçisi olduğumuz için gurur duyuyoruz. Şia’nın hakikati, iman ehli önderinin (İmam Ali) kat ettiği yolda adım atmaktır. O imam, kötü söz söylemeyi ve başkalarına hakaret etmeyi caiz bilmiyordu. Kötü söz söylemeyi yasaklamıştı. O yiğit mert, İslam ve Müslümanların maslahatı, Müslümanların ıslah olması, çatışmaların bertaraf edilmesi ve vahdet ve kardeşliğe davet konusunda adımlar atmış ve arabuluculuklar yaparak sitem ve kınamalara göğüs germiştir.

   Tüm Müslümanların ve özellikle Ehlibeyt mektebi takipçilerinin bu çok çalkantılı günlerde İslam ümmetinin maslahatını, fırkasal çatışmalara tercih edeceklerini, ilahi öğretileri ve Allah Resulünün irşatlarını amellerinin baş tacı yapacaklarını umuyorum. 

Allah, İslam düşmanlarının hile ve desiselerini onların kendisine döndürsün.

http://caferider.com.tr/sii-muctehitlerin-ehli-sunnet-e-bakis-acilari_h10874.html