Tekfici anlayış Türk dünyasının ortak kaygısı
Ülkemizde olduğu gibi, Türk dünyasının tamamında, Vahabi, Selefi, tekfirci anlayış, mütedeyyin insanların da, aydın insanların da, aydın insanların da kaygılandığı konudur.
Ne yazık ki, bağımsızlığını yeni kazanmış ülkelerde henüz halk fakir, fakir insanların beyinlerini çelip, petro-dolarlarla satın alıp, bir kısmını Pakistan'daki Suud destekli 5 bini aşkın Taliban'ı yetiştiren Vahabi okullarda götürüp eğitip, terörize edip, beyinlerine tekfirci zihniyeti sokup, Türk dünyasına yaymışlar.
Bundan da tabi ki hem devletler, hem de halklar rahatsız. O anlayış, klasik Sünni-Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli anlayışa ters, Müslümanları tekfir eden bir anlayış. Osmanlı'ya karşı kurulmuş, iki asır bundan önce İslam'ın birliğini temsil eden Osmanlı İmparatorluğu'na karşı İngilizler tarafından kurulup, o gün birliği bozmaya başlamışlar, bugün de aynı görevlerini sürdürüyorlar.
İki görevleri var, birisi İslami birliğin oluşmasını engellemek, diğeri de İslam'ın çehresini kirletmek, kötü tanıtmak, imajını bozmak. Bu amaçla kurulmuşlar ve artık ikisini de yapıyorlar. Cenine kıyacak kadar canavarlaşmış ve Allah'ın bile kalemi kaldırdığı, günah yazmadığı çocukları kuzu-kurban gibi kesen bir dini tabiki kimse kabul etmez.
Batıda İslam budur diye anlaşılıyor artık. Zaten amaçları da buydu, batıdaki algı bu olsun. Hatta doğudaki algı bu olsun, Afrika'daki İslam algısı bu olsun. Yani merhamet yok, aleme rahmettir sözü yalan, aleme eziyet, öfke, gazap, bela, böyle bir imaj çıksın ortaya.
Neden buna lüzum hasıl olmuş? Çünkü Batı'da da, Doğu'da da, bizim ihmalkarlığımız, tembelliğimize rağmen, İslam ve Kuran kendi güzellikleriyle ilerlemekteydi. Batı'da, Amerika'da, Avrupa'da, Doğu'da, Uzakdoğu'da milletler İslamlaşmaya yönelmişti, birer birer, ikişer ikişer, her yıl yüzbinlerce insan Müslümanlaşıyordu.
Bunun önünü almanın en doğru yolu onlar açısından, İslam'ın çehresini kirletmek, imajını bozmaktı. Vahabi, Selefi, tekfirî anlayışa sahip Suud kontrolündeki petro-dolarlarla işleyen çarkı hızlandırıp harekete geçirdiler.
Bir yandan istemedikleri, Batı ülkelerine kafa tutan, dik duran ülkeleri onların elinden vuruyordu, bir yandan da İslam'ın imajını bozup, çehresini kirlettiler. Yani, tabir yerindeyse bir taşla iki kuş. Hem kendi vatandaşlarını artık İslam'a karşı müteneffir etmek, hem istedikleri hedefe, tabirim mazur görülsün lütfen, kuduz köpekler gibi saldırtıp, istedikleri hedefleri tahrip etmek. Antiemperyalist, antisiyonist duran tek Arap devleti Suriye'nin alt yapısını, üst yapısını harabeye çevirmek.
Bunun da ne yazık ki, sözüm ona, diğer bütün Müslümanları müşrik gören, yeterli Müslüman görmeyen Vahabi, tekfirci teröristler tarafından başarıyorlar. Ne tarafa kışkırtsalar o tarafa gidiyorlar. İsrail'e karşı ise, ne işse saldırmak bir yana dursun, İsrailli ajanların komutasında yürüttüler. Ama dünya işin bu boyutunu görmüyor, görmediği için de, bunu yapan İslam'dır gibi algılanıyor, dünya halkları böyle algılıyor.
Ne yazık ki, dünyada sevilen, sayılan, tanınan İslami çehreler de bu noktada sükut ettiler ya da hatta bizim dostlarımızdır diyerek bu canavarları desteklediler. Hem bölgemizde çok büyük yaralar açtı, hem İslam'ın çehresini kirletti, imajını bozdu.
Bişkek'te yapılan bu konferans, buna yönelikti. Yani Müslümanların, en azından Türkler'in, Türk dünyasının bunu anlamasını sağlamaya yönelik, bu tehlikeli, kötü, zararlı akıma karşı, uyanmasını sağlamaktı. Bu açıdan çok anlamlı toplantıydı, Kırgızistan Cumhurbaşkanlığı'nın da himayesi vardı bu konferansta.
Umarım ülkemizde de bu perşembe günü de yapılacak olan konferans benzerleri devlet himayesinde, devletin desteğiyle artarak devam eder ve bu tehlikeli, kötü, çirkin, emperyalizmin hizmetindeki akımlara karşı İslam'ın kullandırılmaması noktasında, Müslümanların oyuna gelmemesi noktasında gerekli adımlar atılır. Bu, Şia'dan çok Sünni dünyanın görevi, hatta bunu kendisini koruma refleksi olarak ortaya koyması gerekir. Çünkü, Sünni ülkeleri birer birer yutuyor, Vahabileştiriyor, çok kötü nüfuz ediyor, dolarlarla, rüşvetlerle devletlerin çarkına yerleşiyorlar bir türlü, İslam dünyasından bu anlayışın tasfiye edilmesi lazım.
Bunun üzerineydi konferans zaten ve de başarılıydı, güzel bir konferans oldu. Ayrıca ata yurdudur, gidip görmüş olmamız iyi oldu bizim için. Genlerimizde oradan kalıntılar vardır, yabancılık hissetmedik, dilimiz, lehçemiz epeyce değişmesine rağmen, yüzlerce yıl ayrı kalmanın verdiği şeyle, ama burası benim ata yurdumdur, bu hisleri hep taşıyorsun. Onun benim dilimi anlayıp anlamaması, benim onun dilini anlayıp anlamamam önemli değil, ama biliyoruz biz kan bağımız var, aynı milletiz, o kadarı da yetiyor. Bu topraklar benim yurdum, burada benim ecdadım yatıyor, bunu bilmiş olmak bile keyif veriyor. Şükür şu anda bağımsızdır, benim yurdumdur, bunlar keyif veren şeylerdir.
Orada bizim Azeriler'in yaptığı güzel bir mescid var, Hz. Ali Camii, orayı da ziyaret ettik. Bir takım dostlarımızla tanıştık, akrabalarımızla tanıştık orada. Bunların hepsi güzel şeylerdi, gitmeye fazlasıyla değen şeylerdi.
Evet uzaktır, 5,5-6 saatlik yoldur uçakla, yani burası ile 4 saat farkı var, ama değer, gitmemiz lazım, ata yurdumuzu unutmamamız lazım. Oraya giderken de fitne ekmememiz lazım. Ekilmiş olan fitneleri temizlemeye gitmek, kardeşliğe yakışan budur. Umarım ki devamında da milli bir uyanış orada da olur. İslam'ı güzellikleriyle yaşar, çoğunluğun Ehlisünnet olduğu yerde klasik Sünnilik yaşanır. Bu ilk adımdı, bundan sonraki adımlarda inşallah atılarak güzel şeyler olacak.
|
|