TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Muharrem ayının matem ayı olduğunu belirterek, kan dökmenin yasaklandığı bu ayda küslerin barışması, kırgınlıkların rafa kaldırılması için bir fırsat olduğunu söyledi.
Çiçek, “Maalesef günümüz İslam dünyası, Muharrem ayının anlamından da mesajından da çok uzaktadır. Kan dökülmeye devam ediyor, yüreklerimiz yanmaya devam ediyor” diye konuştu.
İslam adına işlenen bu cinayetlerle bütün Müslümanların töhmet altına bırakıldığını belirten Çiçek, “İşlenen cinayetlerle İslam’ın sevgi ve hoşgörüyü öğütleyen mesajı perdeleniyor. Bu perdelemenin ilk örneği günümüzden 1374 yıl önce verilmiştir. 10 Ekim 680’de Fırat Nehri kıyısında Resul-ü Ekrem’in (s.a.v) sevgili torunu Hz. Ali (a.s) efendimizin sevgili evladı Hz. Hüseyin (a.s), müminlerin mevlası, hidayetin meşalesi olan o büyük insan Kerbela’da şehit edilmiştir” dedi.
Hz. Hüseyin’in (a.s) şehadetinin yürekleri yakan bir acı olay olduğunu kaydeden Çiçek, “Ona indirilen kılıç darbeleri Peygamberimiz’e (s.a.v) ve İslam’a indirilmiştir. Ona indirilen kılıç darbeleri Hz. Ali (a.s) efendimize indirilmiştir” ifadesini kullandı.
Çiçek, şöyle devam etti: “Hakikatin ipine tutulan ve zorbalığa boyun eğmeyen Hz. Hüseyin (a.s) kendi şehadetiyle bize hakkı üstün tutmak için gerekirse öl demiştir. O, hakkı üstün tutmak için kendini feda etmiştir. O, kendini feda ederek haklıyı ve iyiyi cesaretlendirmiştir. Doğru dururken haklı dururken, iyi dururken kim kötülerle beraber olmak ister? Hz. Hüseyin (a.s) dururken kim Yezitlerle beraber olmak ister? Hz. Hüseyin (a.s) efendimiz Kerbela’da sadece bizler için değil insani insan yapan bütün değerler için kendini feda etmiştir. Ne mutlu onun yolundan gidene ve ne mutlu hakkı üstün tutanlara.”
Kerbela’daki 14 ası önceki acı olayın İslam dünyasında ayrışmaya, Müslümanların enerjilerini birbirlerine karşı harcamaya neden olduğuna değinen Çiçek, “İnsanlığın kurtuluşu için harcanması gereken mesailer iktidar sahibi olmak için harcanmıştır” dedi.
Peygamber Efendimizin (s.a.v) vefatından yarım asır bile geçmeden bu meşum olayın meydana geldiğini belirten Çiçek, İslam tarihinde kötü bir çığır açan bu olaya siyasi iktidar hırsı ve kabilecilik zihniyetinin neden olduğunu söyledi.
Hz. Peygamberin (s.a.v) kardeşlik bağları ile birbirlerini bağladığı insanların arasına geleneksel alışkanlıklar ve kabile asabiyeti girdiğini anlatan Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bugün Hz. Hüseyin (a.s) efendimizin bizlere bıraktığı mesajı anlamayanları görmekten hicap duyuyoruz. Maalesef İslam dünyasında çok acı olaylar yaşanıyor. Günümüzde hala Sünni, Şii diyen insanlar birbirine kurşun sıkıyor Irak’ta, Suriye de, Afganistan’da Pakistan’da, nerelerde İslam topluluğu varsa kan akmaya, kan dökülmeye devam ediyor, hem de ‘Allah’u Ekber’ diyerek. Allah, bu kanın neresindedir? Ölen ‘Allah’u Ekber’ diyor, öldüren ‘Allah’u Ekber’ diyor. Bu nasıl bir İslam anlayışıdır? Ama silahı başkaları veriyor. Bu Müslümanların eline silahları başkaları tutuşturuyor.”
İnancından dolayı insanlara şiddet uygulamasının anlatılır ve anlaşılır bir tarafı olmadığını vurgulayan Çiçek, “Bizler, ‘Bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş gibidir’ inancına inanırız. Hangi inanca sahip olursa olsun, savunmasız, günahsız kişilere saldırıyı asla ve asla kabul etmiyoruz” diye konuştu.
Çiçek, eskiye dair bütün kötü alışkanların hortlatıldığı 1374 yıl önceki vahşeti, siyasi sebeplerle de olsa bugün savunacak kimse nin olmadığını belirtti, “Zira Ehl-i Beyt’in, Ali evlatlarının masumiyeti ortadadır. O masumiyet ki bizlerin ortak noktası olmuştur, bizlerin ortak acısı olmuştur” dedi.
‘Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum’ diyerek bilginin değerini bizlere anlatan Hz. Ali (a.s) efendimize ve evlatlarına duyulan muhabbetin daha da derinleştiğini vurgulayan Çiçek, “Türk milleti, bu elim olay karşısında kendi irfanı ile kendi vicdanı ile tarafını seçmiştir. Bu topraklar üzerinde Yezitler tarafında olan Yezit zihniyetinde olan bir insan asla yoktur, ve olamaz. Bunun en samimi göstergesi herkesin evinde bir Ali var, bir Hasan var, bir Hüseyin var, bir Fatıma var, bir Zehra var, bir Zeynep var. Ama Anadolu’yu hepimiz biliyoruz, geziyoruz, tanıyoruz görev gereği. Şu ana kadar Yezit ismine ben hiçbir yerde rastlamadım. Dolayısıyla bu millet, tarafını seçmiş nerede durduğunu tarihinde göstermiştir.”
Siyasetin tarihe bıraktığı bir sorun olduğunu, bu sorunun toplumsal tarihimizde kırılmaya neden olduğunu bu gerçeğin yok sayılamayacağını vurgulayan Çiçek, “Birlikte rahmet ayrılıkta azap vardır, bunu asla unutmamalıyız. Bir olursak diri oluruz. Bugün bizi birbirimize düşürmek için oynanan oyunların farkında olmalıyız. Tarih boyunca uğrunda çok vefa çekilen, Alevi-Sünni ayrışmasına ve çatışmasına asla fırsat vermemeliyiz. Yeteri kadar acılar çektik, aramıza nefret tohumları ekmeye çalışanlara nefretle bakmalıyız ve mesafeli durmalıyız, daha demokratik bir ülkede yaşamak, bireysel özgürlük alanlarının genişletilmesini istemek takdirle karşılanacak ve desteklenecek bir tutumdur” ifadesini kullandı.
Türkiye’nin, haklar ve özgürlükler bağlamında olgunluğa doğru hızla ilerlediğini kaydeden Çiçek, “Bu anlamda farklı inançlara mensup grupların sorunları daha fazla geciktirilmeden birlikte uzlaşarak çözülmelidir. Buradan bir hususu özellikle hatırlatmak istiyorum. Tarih boyunca bizi içten içe kemiren iki fitne oluştu. Biri mezhepçilik diğeri de etnikçiliktir. Bu iki fitne günümüzde yine hortlatılmaya çalışılmaktadır. Ortak değerlerimiz yerine, doğuştan gelen özelliklerimiz ile üstünlük arama hastalığı yaygınlaşmaktadır. Millet olarak hepimiz son derece dikkatli, uyanık olmak zorundayız. Başkalarının planlarının bir parçası olmak yerine kendi planlarımızı yapmak zorundayız. Başkalarının gösterdiği hedefler peşinden koşmak yerine kendi tarihsel hedeflerimize ulaştığımız takdirde çıtamız hep güçlü ve büyük olacaktır” dedi.
Çiçek, katılımcıları sevgi ve saygıyla selamladığını belirtti, birlik ve kardeşliğin daim olması dileklerinde bulundu.