Iğdır İl Müftülüğü’nün Caferiler hakkında hazırlamış olduğu ve başta Iğdır olmak üzere bütün Caferi Camilerinin Diyanet’e bağlı hale getirilmesini istediği rapor; insan hakları, temel hak ve özgürlükler, inanç özgürlüğü açısından bir utanç raporudur. Bu raporun Iğdır Valiliği’nce hiç sorun görülmeden imzalanarak Diyanet İşleri Başkanlığı ve İçişleri Bakanlığı (Emniyet Genel Müdürlüğü)’ne dağıtımı da esef vericidir.
Söz konusu raporun içeriği, ifadeleri ve tekniği göz önüne alındığında; uzun bir araştırma ve inceleme safhasını gerektirdiği, birçok kişi, kurum ve kuruluşlardan istifade edildiği, bu kişi kurum ve kuruluşların rapora alt yapı desteği verdiği kuşkusu ve kanısı oluşmaktadır.
Öncelikle Türkiye cumhuriyeti vatandaşlarının, Iğdır halkının Kürt ve Azeri Türk’ü olarak ırksal ve etnik olarak sınıflandırılmasının kabulü mümkün değildir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, sahip oldukları ırksal veya etnik aidiyetiyle değil ancak vatandaşlık bağıyla nitelenebilir. Aksine tutumun, hukukumuz ve mevcut yasalarımız karşısında suç teşkil ettiğine şüphe yoktur.
Hısım ve arabalık bağlarıyla bir arada iç içe yaşayan, aralarında husumet bulunmayan, terör olaylarının bile ayrıştırmadığı Iğdır halkının takdire değere vasıflarını, olumlu örnek olarak satır aralarına serpiştiren rapor ne yazık ki devamında bu özelliklere aykırı, gerçek olmayan, birlik ve beraberliği zedeleyen haksız yargı ve ithamlarda bulunmuştur.
Iğdır İl Müftüsünün, kendisini bir istihbarat görevlisi addederek, iç güvenlik, emniyet gibi resmi kurumların görev alanına giren konularda hazırladığı skandal raporda;
1-Kürt kesiminden gençlerin ideolojik taleplerini terörize uygulamalarla dile getirdiklerini söylerken, aynı düşünceyleCaferi’lerin de mezhepsel ideolojik düşüncelerini, dini argümanlarla seslendirdikleri iddia edilmektedir. Bu iddiaya dayanak olarak Muharrem ayında Iğdır ilinin bir matem kenti haline dönüşmesi gösterilmiştir. Caferi inancını bir ideoloji olarak gören çarpık zihniyet bir yana, Ehl-i Beyt mensuplarının katledildiği Muharrem ayında matem içinde olmayı terörize uygulama olarak gören Müslüman düşüncesini anlamak ve izah etmek mümkün değildir. Kendisini “Müslüman” olarak tanımlayanlar, Hz.Peygamber (s.a.a.)’inEhl-i Beyti’ne, torunlarına yas tutmayarak kime yas tutulmasını bekliyorlar?
2-Caferi alimleri, İran’lı müçtehitler tarafından sözde vekil tayin edilen mollalar denerek küçümsenmiş, dışarıdan maddi/manevi destek gören, halka tahakküm ederek bidat ve hurafeler telkin eden, Caferilerin müftülüğe bağlı camilere gitmesini engelleyen, Kuran-ı Kerim okutmayan, dini anlatmayan, sadece belirli günleri vesile ederek (Muharrem, Aşura,Tevhit Günleri gibi) mezhepsel telkinlerde bulunan, devletimiz, milletimiz ve bütünlüğümüz için olumsuz zemin hazırlayan kişiler olarak gösterilmiştir. Yaşadıkları bölgelerde, yasalara saygılı, değişik inanç guruplarına eşit mesafeli, tarafsız olan, insanları Hak’ka, doğruya, güzele davet eden, devletine ve milletine bağlı, milli bütünlüğünü her şeyin üstünde tutan Caferi alimlerinin haksız olarak küçümsenmesi, bidat ve hurafe telkin eden kişiler olarak gösterilmesi kabul edilemez bir hakarettir. Bu hakaretin adli mercilerde hukuksal ve cezai yaptırımı olduğunu hatırlatırız.
3-Türk milletinin bir ferdi, Cumhuriyetin asli kurucularından olan Caferi inanç mensupları, yaşamları boyunca devleti ve milleti ile uyumlu, vatan sevgilerinin gereği olarak birlik ve beraberliği ilke edinmişlerdir. Caferilik inancını özendiren söylem ve davranışların gelecekte ideolojik ayrışmayı hızlandıracağını iddia etmek, Caferilik inancı ve mensupları hakkında doğru bilgiye sahip olmamak demektir. Doğru bilgiye sahip olarak bu iddiada bulunmak ise, hiç şüphesiz iyi niyetle bağdaşan bir tutum değildir.
4-Iğdır başta olmak üzere bazı illerde bulunan Caferi alimlerinin Ankara’ya özel olarak davet edilerek, ağırlanmaları, Caferi alimlerinin müftülüğe bağlı hale getirilmeleri talebi, raporu hazırlayanların amaç ve emellerinin açık ifadesidir.
İnancının gereklerine sıkı sıkıya bağlı olan ve bu gerekleri uygulamaktan başka bir gayeleri olmayan Caferi alimlerinin, özel davetlerle ağırlanması rüşveti, baskı, tehdit ve yıldırma yöntemleriyle Diyanet İşleri Başkanlığı’nın memurları haline dönüştürülmesi isteği, demokratik hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayan, Emevi yöntemlerini hatırlatan çağ dışı bir zihniyetin ürünüdür.
5-Demokratik, laik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları Caferilerin, Anayasa ve yasalarımızca koruma altına alınmış inanç ve ibadet özgürlüğü; farklılıklardan korkarak tek tip birey, tek tip inanç yaratmak isteyenlerin haksız ve gerçek dışı ithamlarıyla engellenemez.
Devletimizin bekasına, milletimizin birlik ve beraberliğine, huzur ve refahına hizmet etmeyen, halkı ırk ve etnik aidiyetiyle ayrıştıran, Caferilik inancını ideoloji olarak gören, Caferi alimlerini aşağılayarak, haksız ithamlarda bulunan, dince kutsal sayılan değerlerle halkın bir kesimini diğer kesimi aleyhine tahrik eden, kışkırtan; Iğdır İl Müftülüğünce hazırlanan raporu şiddetle kınıyor, rapor altında imzası bulunan müftünün derhal istifa etmesi lüzumuyla, Caferider olarak hukuk zemininde yasal haklarımızı arayacağımızı beyan ederek, yöneticilerimizin ve adli birimlerimizin hukuksal ve yasal gerekleri yerine getirmelerini talep ediyoruz.
CAFERİDER