Ana Sayfa İç Gündem Ülke Gündemi Dünya Gündemi Kütüphane Etkinlik Kültür -Sanat- Bilim Haber - Analiz Caferider
Hz. Muhammed Mustafa (saa)
İslam Peygamberi (saa) Ahlakı ve Şamaili

1- İbn-i Şehri Aşub Menakib kitabında şöyle diyor: Tirmizî Şemâilde, Tabarî Tarih’de, Zamehşeri Faik'de, Fettal Revze’de Resulullah (s.a.a)’in vasıfları hakkında bir çok rivayet zikretmişlerdir. Onlardan birisi de  Emirü'l Müminin Ali (a.s), İbn-i Abbas, Ebu Hureyre, Cabir b. Semure, Hind b. Ebu Hâle’nin naklettikleri rivayettir:
"Resulullah (s.a.a) her görenin gözüne büyük, ağırbaşlı, saygıdeğer gelirdi. Kalplerde yer alır ve değerle anılırdı. Yüzü ayın on dördü gibi parlardı. Yüzünün rengi kırmızıya çalan beyaz renkte idi. Ne çok zayıf nede çok şişman idi, çehresi beyaz ve nurani, gözleri büyük, enli ve siyah, bitişik, ince ve siyah kaşlı idi. Başı büyük ve orta boylu idi.
Alnı uzun (geniş), burnu ince, nazik ve çekikdi. Göz beyazında az bir kırmızılık göze çarpıyordu. Bitişik kaşlı, yanakları belirgin, el mafsalları geniş düz ve dirsekleri uzun, omuz mafsalları büyük, geniş ve düz, ellerinin ayası ve ayaklarının altı kalın, iri ve kuvvetli idi.
Göğüs memelerinde kıl yoktu. Ayakaltının çukurluğu normalden fazla idi, uzun kirpikli, gür sakallı, bıyığı uzun değil ama gür idi. Yüz ve başında sayılı beyaz kıllar görünüyordu. Kına vesilesi ile esmer göze çarpıyordu. Ağzı geniş ama mütenasip, dişleri birbirinden ayrı, açık ve beyaz, saçları düzdü ve kıvırcık değildi. Sinesinin ortasından göbeğine kadar kılla çekilmiş ince bir hat vardı, bedeninin bütün uzuvları mutedil idi. Karnı sinesi ile aynı hizada ve sinesi geniş, boynunun güzelliği ham gümüşü hatırlatıyordu.
El ve ayakları düz ve saf, ayak incikleri mutedil ve az etli, çenesi küçük ve mütenasip, alnı azıcık öne doğru çıkıktı. Kalçası çok kalın, kaba ve iri değil ama kalça kemiği cesur erkekler gibi geniş idi. Bedeninin uzuvları çok sağlam ve kuvvetli, ne çok uzun boylu ve nede çok kısa boylu idi (orta boylu), saçları ne çok kıvırcık ve ne çok açık ve dökük idi. Suratı ne çok etli ne de çok az etli idi, mutedil bir şekli vardı. Mübarek rengi çarpıcı olmayan bir beyazlığa sahipti. Mafsallarının kemikleri iri idi, mafsallarının hareket etmesi tamamen kendi elinde idi. Burun delikleri dar ve ensiz değildi. Karnı ve sinesinde kıl yoktu. Ama sineden göbeğe doğru kıl ile çekilmiş bir çizgi vardı. İri yarı bir yapısı vardı, bedeninde az kıl vardı ama sineden göbeğe doğru kıl ile bir çizgi bulunuyordu. Kafasının iki tarafında ihtiyarlık alameti olan beyaz kıllar göze çarpıyordu.
Elinin içi esans satıcıları gibi güzel kokulu idi. Avucu geniş, el ve ayaklarının kalem kemikleri uzun idi. Sevinç ve mutlu olduğu zamanlarda çehresi ayna gibi çekici bir parlaklık kazanıyordu. Vakar ve yavaş bir şekilde yürürdü. Yürürken önüne bakardı, iyi işlerde hep önde idi, yürürken adımlarını yokuş aşağı inen birisi gibi atardı, tebessüm ettikleri zaman dişleri inci taneleri gibi belirir ve anında bir ışıldama dudaklarının altından görünürdü.
Boyu posu çok güzeldi, sevimli bir huyu vardı, iyi bir meclis insanıydı, halk ile karşılaştığı zaman alnının nuru onları kendisine çekerdi. Ter tanecikleri çehresinde inci taneleri gibi yuvarlanırdı, o hazretin ter kokusu misk ten daha temiz ve güzel kokuyordu, nübüvvet mührü iki omuzu arasında görünüyordu.[5]
2- Ebu Hureyre diyor ki: Hazret arkasına veya önüne bakmak istediği zaman bütün vücuduyla dönerdi.[6]
3- Cabir b. Semure şöyle diyor: Hazretin ayakları ince ve latif idi.[7]
4- Ebu Cehife şöyle diyor: Hazretin yüz, yanak ve çenesinde beyaz kıllar göze çarpıyordu.![8]
5- Ümmi Hâni diyor: Resulullah (s.a.a)’in dört örgülü saçı vardı. İbn-i Şehr-i Aşub diyor ki: Doğrusu hazretin iki örgülü saçı vardı ve buda hazretin değerli ceddi Hâşim’in adeti idi.[9]
6- Enes b. Malik diyor: Resulullah (s.a.a) saç ve yüzünde sadece on dört tane beyaz tel gördüm.[10]
7- On yedi beyaz saç teli olduğu şeklinde de rivayet gelmiştir.[11]
8- Abdullah b. Ömer diyor: O hazretin ihtiyarlığının alameti olarak yirmi beyaz saç teli vardı.[12]
9- Bera b. Âzib diyor: Hazretin saçının uzunluğu omuzlarına kadar ulaşıyordu.[13]
10- Enes b. Malik diyor: Saçları kulak ardına ulaşıyordu.[14]
11- Ayşe diyor: Hazretin saçının uzunluğu kulak ardını geçiyordu, ama omuzlarına ulaşmıyordu.[15]
12- Enbiyaların Kıssaları kitabında şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a)’in geçtiği yollardan daha sonra geçenler o hazretin güzel ter kokusunun farkına varırlardı. Her ağaç ve taşın yanından geçse o hazrete secde ederlerdi.[16]
13- Seffar Besairu'd-Derecat kitabında İmam Bakır (a.s)’dan şöyle rivayet ediyor: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Biz peygamberlerin gözleri uykuya dalsa da kalpleri uyumaz, önümüzü gördüğümüz gibi arkamızı da görürüz."[17]
14- Kutbu Râvendi el-Haraic ve'l Ceraih kitabında diyor: Mütevatir hadisler, Kafir ve müminlerinde itiraf ettiği gibi Resulullah (s.a.a)’in mucizelerinden birisi de hazretin omuzları üzerine düşmüş saçlarının arasından görünebilen nübüvvet mühürüdür.[18]
15- İbn-i Şehri Aşub Menakib kitabında şöyle diyor: Resulullah (s.a.a)’in gölgesi yere düşmezdi. (Yani gölgesi yoktu.)[19]
16- Kuleyni el-Kâfî kitabında kendi senediyle rivayet etmiştir: Ali b. Muhammed Nufeli şöyle diyor: İmam Rıza (a.s)’ın huzurunda ses konusunda sohbet açıldı, hazret şöyle buyurdular: İmam Zeynelabidin (a.s) Kuran okuduğunda kimi zaman dinleyenler onun güzel sesinden dolayı bayılıp düşerlerdi. Eğer İmam kendi güzel ve hoş sesini izhar ederse, milletin bu sesi duymaya gücü kudreti olmaz. Ravi diyor: İmamdan sordum ki, Resulullah (s.a.a) millete namaz kıldırmıyor muydu, yüksek sesle Kuran okumuyor muydu? İmam Rıza (a.s) cevapta şöyle buyurdu: Resulullah (s.a.a) milletin gücü, kudreti ve tahammülü miktarınca sesinin güzelliğini izhar ediyordu.[20]
Müellif: Bu hadis birçok başka senetler ile de nakledilmiştir.
17- Şeyh Saduk Maani'l-Ahbâr kitabında üç yolla İmam Hasan-ı Müçteba (a.s)’dan şöyle buyurduğunu nakleder: Resulullah (s.a.a.)’ı vasıf edenlerden birisi olan kendi dayım Hind b.Ebu Hâle’den hazretin vasıflarını anlatmasını istedim, bu şekilde hazrete sevgi ve muhabbetimin daha çok artacağını düşündüm. O’da kabul edip şöyle dedi: "Resulullah (s.a.a) her görenin gözüne büyük, ağırbaşlı, saygıdeğer gelirdi. Güzel yüzlüydü ve dolunay gibi çehresi parlardı. Boyu kısa boylulardan uzun, uzun boylulardan kısa idi, başı büyük ve kıvrımlı saçı vardı. Eğer saçını bir araya toplamasaydı, dağınık olurdu, eğer toplasaydı kulak memesini geçmezdi. Suratı beyaz ve nurlu, alnı açık, geniş ve düz, keman ve çekik bir kaşı vardı. Birleştiği halde ayrıymış gibi görünüyordu. Kaşlarının arasında bir damar vardı, sinirlendiği zaman o damar kanla dolardı. İnce, nazik ve çekik burnu vardı ki ondan nur göze çarpıyordu. Burnunun üstünde bir çıkıntı olduğu görünür gibiydi. Gür sakallı, yanakları belirgin, inci taneleri gibi aralı dişleri, sinesinin ortasından göbeğine kadar inen kılları ince idi, boynunun güzelliği insana ham gümüşü hatırlatıyordu. Bütün uzuvları uygun ve mütenasip idi. Karnında ve memelerinde kıl yoktu.
Sinesinin üstü, dirsekleri ve omuzları kıl ile doluydu. El mafsalları geniş ve düz, ellerinin ayası ve ayaklarının altı kalın, iri ve kuvvetli, el ve ayakları saf, düz ve çıkıntısız idi, el ve ayaklarının kalem kemikleri uzundu. Ayakaltının derinliği normalden fazla idi. Topukları düz, saf ve yumuşak idi. Yolda yürürken adımlarını yavaş yerden kaldırarak, vakarla hızlı, adeta yokuş aşağı yürüyen birini anımsatır gibiydi. Herhangi bir tarafa dönmek istediği zaman bütün vücuduyla dönerdi. Melûl gözleri vardı, gökyüzünden çok yere bakardı, kimseye gözünü dikmezdi, bakması bir andan fazla değildi, kimi görse önce selam verirdi."[21]
İmam Hasan (a.s) hazretin nasıl sohbet ettiğini anlatmasını istedi. Şöyle devam etti: "Resulullah (s.a.a) üzüntü, keder ile iç içe, düşünceli gibi görünüyordu. Hiçbir zaman rahatlığı yoktu. Çoğu zaman sessiz idi. Gerektiği zamanlar dışında konuşmazdı. Konuşmaya başladığı zamanlarda sözünün başından sonuna kadar sakin konuşurdu. Kelamı kısa ama manalı, câmi ve gereksiz açıklamaları içermezdi. Bütün maksadına vakıf ve vefalı idi. Yumuşak huylu ve kimseye cefa etmez, kimseyi de küçümsemezdi, her ne kadar da az olsa nimeti büyük görür hiçbir nimeti küçümsemezdi. Yiyecek ve içecekleri küçümsemediği gibi onları da övmezdi.
Dünya ve onun zorlukları onu hiçbir zaman gazaplandırmazdı,[22] birisinin hakkı çiğnendiği zaman kimse onu gazabından dolayı tanımaz ve hiçbir şeyden korkmazdı. Böylelikle hakka yardım ederdi. Bir şeye işaret ettiği zaman bütün eliyle gösterirdi. Bir şeye şaşırdığı zaman ellerini ters düz ederdi sohbet ettikleri zaman ellerini birleştirir, sol başparmağını sağ elinin içine vururdu. Öfkelendiği zaman rahatsızlığından dolayı yüzünü çevirirdi. Sevindiği anlar ise gözlerini kapardı. Gülmelerinin çoğu tebessüm idi ve tebessüm ettikleri zaman dişleri inci taneleri gibi parlardı." Saduk (r.a) kitabında şöyle diyor: Buraya kadar rivayeti Ebul Kasım b. Muni, İsmail b. Muhammed b. Cafer b. Muhammed’den, bundan sonraki sonuna kadar olan kısmı ise Abdurrahman nakletmiştir.
İmam Hasan (a.s) buyuruyor: Bu konuları bir süre Hüseyin (a.s)’dan gizledim. Daha sonra bunları ona anlattığımda bu konuda benden öne geçtiğini anladım. Ona kimden duyduğunu sordum, babam Ali (a.s)’dan duyduğunu söyledi, Resulullah (s.a.a)’in ev içinde ve dışındaki işleri konusunda, meclislerini, şekil ve Şemâilini sordum, hiçbir şeyi atlamadan hepsini bana anlattı.
Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: Babamdan Resulullah’ın (s.a.a) ev içindeki ve dışındaki davranışını sordum, şöyle buyurdu: "Eve istediği zaman giderdi ve eve gittiklerinde vakitlerini üçe ayırırdı, bir kısmını Allah’a ibadet, bir kısmını ev ahalisi için diğer kısmını ise kendisine için ayırırdı. Kendisine ayırdığı bölümde, özel ashabı için milletin müşkül, zorluk ve işlerine yardımcı olmaları için emirler buyururdu. Bu bölümde şahsi işleri ile ilgilenmezdi. Hazretin huy ve adetlerinden biriside fazilet ehli insanları her zaman kabul edip, herkese dinde ki fazilet miktarınca ihtiram göstermesi idi. Bazılarının bir, bazılarının iki, bazılarının daha fazla hacetleri olurdu, Resulullah (s.a.a) onların ihtiyaçlarını gidermeye çalışırdı. Onların eksiklerini gidermek ile meşgul olurdu, onlardan ümmet hakkında sorular sorardı. Onlara gerekli olan konuları söyler hatırlatmalarda bulunurdu ve bunları orada hazır olanların hazır olmayanlara iletmesini emrederdi. Bana ulaşamayanların hacet ve ihtiyaçlarını bana söyleyin, kim zayıf ve muhtaç insanların ihtiyaçlarını sultanın yanına götürürse Allah kıyamet günü onun kademlerini sabit kılacaktır buyururdu. Hazretin olduğu meclislerde bunun dışında konular konuşulmazdı. Kimseden bunun dışında şeyi kabul etmezdi. Onlar feyizlenmek, ilim öğrenmek için hazretin huzuruna geliyorlardı. Bir şey öğrenip tatmadan hiç kimse ayrılmazdı. Ayrıldıklarında her biri birer kılavuz oluverirlerdi."[23]
Babam Emirü'l Müminin’den Resulullah’ın (s.a.a) ev dışında ki sîresi hakkında sordum. Şöyle buyurdular: "Resulullah (s.a.a) gerekli olmayan şeyler için kesinlikle ağzını açmazdı. Milletle çabuk kaynaşırdı, onları kendisinden uzaklaştırıp, dışlamazdı, her kavmin büyüğüne ihtiram gösterir, onu kavmine hakim kılardı, millete karşı yüzünü ekşitmeden ve kötü huylu olmaktan kaçınır ve kendini korurdu. Milletin ve ashabının hal hatırını sorardı. İyi işi över onu desteklerdi. Her kötü işi ayıplayıp kınardı. Bütün işlerinde mutedil idi. İfrat ve tefrit etmezdi. Sapıklığa düşmesinler diye milletin işlerinden gafil olmazdı. Hak konusunda taviz vermezdi ve hakkın dışına çıkmazdı, Hazretin etrafında bulunanlar milletin iyi ve Salih olanları idi. Yanında onların en üstünü millete nasihatte bulunan, din kardeşleri hakkında eşitlik ve hayır peşinde en çok koşanları idi."
Hüseyin (a.s) buyurdu: Babamdan Resulullah (s.a.a)’ın meclisteki ahlakı hakkında soru sordum, şöyle buyurdu: "Meclislerde her oturup kalktığında Allah’ı anardı. Özel bir yeri yoktu ve yer seçmezdi. Özellikle böyle bir şeyden nehy ederdi. Bir meclise girdiği zaman boş olan yerde otururdu. Ashabına da böyle yapmalarını emrederdi. Mecliste bulunanların her birinin hakkını riayet ederdi. Hiç kimse hazretin yanında başkasının daha değerli muhterem olduğunu ihsas etmezdi, hazret milletin kendi yanından kalkıp gidinceye kadar sabrederdi, bir sorunu veya ihtiyacı olan ya arzusuna ulaşır, ihtiyacı giderilir veya hazretin şirin beyanına kanâat ederek razı olurdu. O kadar şefkatli, yumuşak huylu idi ki millet onu şefkatli bir baba olarak görürlerdi. Herkes onun yanında eşit hakka sahipti. Meclisi hilim, haya, sadakat ve emanet meclisiydi. Orada sesler yükseltilmezdi. Kimseye saygısızlık yapılmazdı. Birisi yanlışlık yapıp dili sürçse başka yerde söylenmezdi. Mecliste bulunan herkes birbirine karşı adil bir şekilde davranırlardı. Birbirlerine karşı davranışları takvalı insanlar gibi ve alçak gönülle idi. Yaşlılara saygı, küçüklere sevgi gösterirlerdi. Muhtaç olanları kendilerine tercih edip garip olanları korurlardı."
Sonra Resulullah (s.a.a.)’in arkadaşlarına karşı sîresini sordum. Şöyle buyurdu: "Her zaman güler yüzlü, güzel ve yumuşak huylu idi. Katı, sert, kaba yapıya sahip olmadığı gibi ayıp arayan ve küfürbaz değildi. Kimseyi haddinden fazla övmezdi, sevmeyip hoşlanmadığı şeylerde gaflet içindeymiş gibi yapardı. Öyle ki millet ondan ümitsiz ve ümitli olmazdı. Üç şeyden kaçınırdı: Cidâl, çok konuşmak ve faydasız konuları hakkında konuşmak. Millete karşı da üç şeyden sakınırdı; Kimseyi azarlamaz ve ayıbını aramazdı, milletin hatalarını ve sürçmelerini araştırmazdı. Doğru ve faydalı olan yerler dışında sohbet etmezdi. Sohbet ettiklerinde milleti kendine öyle cezp ederdi ki kimsenin nefes aldığı duyulmazdı. Hazret sustukları zaman konuşmaya başlarlardı. Hazretin huzurunda bir konu hakkında tartışmazlardı. İçlerinden biri konuşmaya başladığı zaman diğerleri susup konuşanın konuşması bitinceye kadar dinlerlerdi. Hazretin huzurunda sırayla sohbet ederlerdi. Mecliste gülünecek bir şey olduğu zaman hazrette onlarla birlikte gülerdi. Şaşılacak bir şey olunca hazrette şaşırırdı. Ashabı müdahale etmesine kadar zahmet veren yabancı birisinin saygısız sohbetine, sorusuna, karşı sabrederdi. Muhtaç birini gördükleri zaman ona yardım edip ihtiyaçlarını gidermelerini emrederdi. Kimsenin senası teşekkür unvanı ile olmazsa kabul etmezdi. Birisi meşru sınırları aşmadığı takdirde sözünü kesmezdi. Meşru sınırları aştığında nehy ederdi. Veya kalkarak sözünü keserdi."
İmam Hüseyin (a.s) buyurdu: Babam Emirü'l Müminin’den Resulullah (s.a.a)’ın sükûtu hakkında soru sordum, şöyle buyurdu: "Hazret dört şeyden dolayı susardı. Hilim, korunmak, takdir ve tefekkür için. Takdirde sükûtunun nedeni milletin hepsini bir göz ile görüp herkesin sözünü bir şekilde dinlemek içindi. Tefekkürde sükûtu ise baki ve fani olacak şeyler içindi. Hilimde sükûtu kendisinde bulunan sabır içindi. Öyle ki gazaplanmaz, nefret etmezdi. Kaçınmak konusunda sükûtu dört yerdeydi. Başkalarının kendisine iktida etmesi için iyi işleri yapardı. Milletin kötü işlerden kaçınmaları için kötü, çirkin işlerden kaçınırdı. Ümmetin işlerinin düzeltilmesi için doğru ve sahih reyin seçiminde çok ciddiydi. Dünya ve ahiret hayrı olan işleri yapardı."[24]
Müellif: Bu rivayeti Mekarimu'l-Ahlak kitabının sahibi Muhammed b. İshak b. İbrahim Talikani’den güvenilir yolla İmam Hasan ve Hüseyin (a.s)’dan nakletmiştir. Merhum Allame Meclisi Bilaru'l-Envar’da şöyle söyler: Bu rivayet meşhurdur, Ehl-i Sünnet te bu rivayeti bir çok kitaplarında nakletmişlerdir.[25]
18- Tabersi Mekarim kitabında Enes b. Malik’ten rivayet eder: "Resulullah (s.a.a)’in yüz ve çehresinin rengi mercan gibi parlak ve beyazdı. Sakin bir şekilde adım atardı. Hiçbir amber ve misk kokusunun hazretin esans kokusundan daha güzel koktuğunu ve hiçbir ipek kumaşının hazretin elinin içinden daha yumuşak olduğunu görmedim."[26]
19- Yine Tabersi Keb b. Malik’ten rivayet eder: "Resulullah (s.a.a) bir şeyden hoşlanıp sevdiği zaman çehresi dolunay gibi parlardı."[27]
20- Gazali İhyau'l-Ulum kitabında rivayet etmiştir: "Resulullah (s.a.a)’in sözleri, sohbeti herkesten daha fasih ve şirin idi. Hazret şöyle buyurmuştur: "Ben Arabın en fasihiyim cennet ehli Muhammed’in dili ile konuşacaklardır."Rivayetin devamında şöyle gelmiştir. Söz ve sohbeti kısa, kapsamlı ve her türlü gereksiz açıklamalardan uzak aynı zamanda söylediklerine vakıf, vefalı idi. Kelimeleri bir biri ile irtibatlı olarak tane tane buyururdu, dinleyiciler kolaylıkla akıllarında tutabilirlerdi. Sesi yüksek ve ritmi en güzel olandı."[28]
21- Menakib kitabında Ayşe’den rivayet edilmiştir ki şöyle dedi: "Resulullah’a (s.a.a) şöyle dedim: Siz müsterahtan (tuvaletten) çıktıktan hemen sonra ben giriyorum. Ama misk kokusundan başka bir koku almıyorum, Hazret şöyle buyurdu: "Biz Peygamberlerin bedenleri cennet ehlinin ruhları menzilesindedir, çıkan şeyleri yer içine çeker."[29]
22- Mehasin kitabında Bergi İmam Sadık (a.s)’dan rivayet etmiştir, "Resulullah (s.a.a) buyurmuştur: "Allah aklı yarattıktan sonra ona arkaya dönmesini emretti ve akıl arkaya döndü, öne gel dedi ve öne geldi, sonra nezdimde senden daha sevimli bir mahluk yaratmadım. Onun yüzde doksan dokuzunu Muhammed’e (s.a.a) verdi, bir cüzini ise mahlûkları arasında bölüştürdü."[30]
23- Şeyh Tûsi Tehzib kitabında Ali (a.s)’dan rivayet etmiştir: Resulullah (s.a.a)’ın şöyle buyurduğunu duydum: "Ben güzel ahlak üzerine gönderildim."[31]
24- Şeyh Saduk Fakih’de İmam Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğunu nakleder: "Resulullah güzel ve özel bir ahlak üzerine kıldı. Öyleyse kendinizi imtihan edin; eğer hazretin güzel ahlakını kendinizde görürseniz Allah’a hamd edin ve O’ndan bunu çoğaltmasını isteyin."Buna göre İmam Sadık (a.s) on güzel ahlakı sıraladı: "Yakîn, kanâat, sabır, şükür, hilim, güzel huy, cömertlik, namusluluk, cesaret ve mürüvvet."[32]
Kuleyni diğer kitaplarında bu hadisi nakletmiştir.
25- Mekarim kitabında Enes’ten şöyle rivayet edilmiştir: "Resulullah (s.a.a) milletin en cesuru, en iyisi, en cömert olanıydı. [33] Allah’a ant olsun ki bir akşam Medine’de dehşetli korkunç bir çığlık duyuldu. Millet sesin geldiği yöne doğru koşuşmaya başladılar, birden Resulullah (s.a.a)’in herkesten önde olduğunu gördüler; Ebu Talha’nın atına binmiş boynuna kılıcını asmıştı, millete "Korkmayın ben araştırdım. Çığlıktan başka bir şey yoktu." diye buyurdular.[34]
26- Yine Mekarim kitabında Ali (a.s)’dan nakledilmiştir: "Savaş başlayıp iki ordu birbiri ile çarpışmaya başlayınca hepimiz Resulullah (s.a.a)’e sığınırdık. Düşmana hazretten daha yakın kimse olmazdı."[35]
27- Mekarim kitabında Ebu Said Hudri’den rivayet edilmiştir: "Resulullah (s.a.a) perde arkasında ki kızlardan daha hayalı idi. Öyle ki bir şeyi sevmeyip hoşlanmadığını duruşundan anlardık."[36]
28- Kuleyni el-Kâfî kitabında Hams’dan, İmam Sadık (a.s)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kim sabrederse az sabretmiştir, kim kararsızlık ederse az kararsızlık etmiştir."Sonra şöyle devam ettiler: "Hiç bir işte sabrı elden verme. Zira Allah-u Taâlâ, Muhammed (s.a.a.)’i gönderdi, ona sabrı ve dostça geçinmeyi emretti. Nitekim Allah-u Taâlâ şöyle buyuruyor: "Putperestlerin (sana attıkları iftira ve yalanlarına karşı) sabret. Yalanlayanlardan güzel bir şekilde ayrıl. Varlık sahibi olup da seni yalanlayanları bana bırak.[37] Yine yüce Allah şöyle buyuruyor: "Sen kötülüğü en güzel hareket ne ise onunla önle. O zaman görürsün ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse bile yakın dostun olmuştur. Kötülüğü, iyilikle önleme hasletine ancak sabredenler kavuşur. Buna bir mükâfat sahip olandan başkası eriştirilmez.[38] "Resulullah (s.a.a) sabretti ve sonunda ona kötü nispetler verip iftirada bulundular. Onun üzülmesine karşın Allah (c.c) şu ayeti nazil etti: "Gerçekten biliyoruz ki, onların söyledikleri şeylerden senin gönlün daralıyor. O halde Rabbini hamd ile tespih et ve secde edenlerden ol."[39] Sonra yalanlayıp ithamda bulundular ve bundan dolayı üzüldü ve Allâh-u Taâlâ ayet nazil etti: "Onların söylediği sözlerin seni incittiğini gerçekten çok iyi biliyoruz. Fakat, aslında onlar seni yalanlamıyorlar, ancak o zalimler Allah’ın ayetlerini bile inkar ediyorlar. Ant olsun ki onlar senden önceki peygamberleri de yalanladılar. Fakat o peygamberler kendilerine yardımımız gelene kadar sözlerinin yalan sayılmasına ve uğradıkları eziyetlere katlandılar, sabrettiler."[40] Sonra Peygamber efendimiz her zaman için sabırlı olmayı seçip Rabbini andı ve yine onu yalanladılar. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Kendim, ailem ve itibarım için yapılanlara sabrettim. Ama mabuduma kötü söz söylemelerine sabretmedim ve sabredemem."Allâh-u Taâlâ ayet nazil etti: "Azametimin hakkı için; Biz gökleri yeri ve aralarındaki bulunan bütün varlıkları altı günde yarattık. Buna rağmen bize hiç bir yorgunluk dokunmadı. Öyleyse ey Muhammed! Onların sözlerine karşı sabret...[41] "Sonra Peygamber (s.a.a) bütün hallerde sabırlı oldu. Kendi soyundan olan İmamlar ile müjdelendi. Onlarda sabırla vasıflandırıldı, Allah-u Taâlâ şöyle buyurdu: "Onlardan da sabrettikleri ve ayetlerimize inandıkları için, emrimizle (insanları) doğru yola götürecek İmamlar tayin ettik."[42] Buna karşın Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Sabır imanın başı gibidir." Allâh-u Taâlâ Peygamber’inin sabrını överek şöyle buyurdu: "Böylece, Rabbinin İsrail oğullarına olan o güzel vaadi (sözü) felaketlere katlanmaları sebebiyle, tam yerine geldi. Firavun ve kavminin yapmakta oldukları köşkleri ve yükseltmekte bulundukları binaları ise hep harap ettik."[43] Peygamber (s.a.a) bunun müjde ve intikam haberi olduğunu buyurdular. Allah-u Taâlâ bununla müşrikleri öldürmesi için hazrete izin verip mubah kıldı ve şöyle buyurdu:"…artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları esir olarak yakalayın, onları hapsedin ve onların bütün geçit yerlerini tutun…"[44] "O kâfirleri nerede yakalarsanız öldürün…"[45] Allah-u Taâlâ onları Peygamber (s.a.a) ve dostlarının elleri ile öldürdü ve bunu da kıyamet mükâfatları ile birlikte sabırlarının karşılığı olarak bu dünyada karşılık olarak verdi. Öyleyse kim Allah için sabrederse Allah düşmanlarından intikamını almadan bu dünyadan gitmesine izin vermez. Kıyamet mükâfatı da kendi yerinde mahfuzdur."[46]
29- Maani'l-Ahbâr kitabında Resulullah (s.a.a)’den şöyle rivayet edilmiştir: "Cebrail hazretin huzuruna gelerek şöyle dedi: "Ey Resulullah Allah beni şu ana kadar hiç kimseye vermediği bir hediye ile sana gönderdi."Resulullah (s.a.a), o nedir? dedim, sabırdır buyurdu. Ey Resulullah diye arz etti ve sabırdan daha iyi, sabırdan daha iyi nedir? dedim. Rızâdır, ondan daha iyi, nedir? dedim, zühttür. Dedi ve ondan daha iyi, ondan daha iyi nedir dedim. İhlastır. Dedi ondan daha iyi, nedir? Dedim. Yakîndir dedi, ondan daha iyi, nedir? ondan daha iyi olan dedim, onun merdiveni olan tevekkül etmektir dedi. Sonra Cebrail’e "Ey Cebrail Allah-u Taâlâ’ya tevekkül etmek ne demektir? diye sordum, şöyle dedi: "İnsanın Allah’ın istemediği takdirde hiçbir mahlukun fayda ve zarar veremeyeceğine bahşiş ve engel olamayacağına inanması, mahluktan meyûs olmasıdır. Kul böyle olursa Allah’tan başkası için iş yapmaz, O’ndan başkasına bel bağlamaz, O’ndan başkasından korkmaz ve kimseye karşı tamahta bulunmaz, işte budur. Tevekkülün manası."
Resulullah (s.a.a) "Ey Cebrail sabrın manası nedir? diye sorduğumda şöyle yanıtladı dedi: "Rahatlıkta sabrettiği gibi zorlukta da sabretmesi, zenginliğinde sabrettiği gibi fakirliğine de sabretmesi, rahat ve selametinde sabrettiği gibi belalarda da sabretmesi, belalardan dolayı çektiği zorlukları insanların yanında şikayet etmemesidir."
Kanâatin tefsiri nedir? diye sordum: Kanâat edenin dünyadan eline ulaşana yetinmesi, ve verilene şükretmesidir.
Rızâ’nın tefsiri nedir? diye sordum, şöyle dedi: "Efendisinden razı ve hoşnut olup, dünya nimeti kendisine ulaşmasa da ona karşı öfkelenmeyen itaat ve ibadetini az sayan kimsedir.
Ey Cebrail zühdün tefsiri nedir? Dedim, "Zahit yaratıcısının sevdiğini sevip sevmediğini sevmeyen, dünya helâlına karşı ihtiyatlı olup uzak duran, haramına yönelmeyen kimsedir. Zira dünyanın helalin de hesap, günahında ceza vardır. Kendisine rahmettiği gibi bütün Müslümanlara rahmetmesi, kıvılcımların kendisine ulaşmaması için ateşten kaçtığı gibi boş sözlerden kaçınır, arzularını kısa tutar ve ölümünü her zaman gözünün önünde canlandırır." dedi.
Ey Cebrail ihlasın tefsiri nedir? dedim, şöyle dedi: "Muhlis kimse milletten bir şey istemeyip kendisi arayıp bulan ve bulduğuna razı olan kimsedir. Elinde bir şey kalırsa Allah yolunda harcar. Zira milletten bir şey istemeyen kimse Allah’ın mukaddes zatına karşı kulluğuna ikrar etmiştir. Dünyadan bir şeye ulaşıp ona razı olan kimse Allah’tan razı olmuştur. Allah’ta ondan hoşnut olur. Allah yolunda bir şey harcarsa Allah’a olan itimadından dolayıdır."
Yakinin tefsiri nedir? diye sordum, Şöyle dedi: "Yakîni olan kimse Allah için bir iş yaptığında onu görüyormuş gibi yapar. O Allah’ı görmese de Allah onu görüyordur. Ona bir şey ulaştığında bunun bir yanlışlık olmadığına, bir şey de ulaşmadığında da bunun böyle olması gerektiğine yakîn eder. Bu söylenenlerin hepsi tevekkülün dalları ve züht mertebesine ulaşmanın vesileleri idi." dedi.[47]
30- Ebu Basir’den şöyle nakledilmiştir: "İmam Bakır (a.s)’ın şöyle buyurduğunu duydum: "Bir melek Resulullah (s.a.a)’in huzuruna gelerek şöyle arz etti: "Ey Muhammed Allah sana selam gönderiyor ve şöyle buyuruyor: Mekke şehrini senin için altına çevirmemi ister misin? "Resulullah (s.a.a) başını göğe kaldırdı ve "Ey Allah’ım benim bir gün doyup sana şükretmem ve bir gün aç kalıp senden istemem bundan daha iyidir." dedi.[48]
31- el-Kâfî kitabında Muhammed b. Müslim’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: İmam Bakır (a.s)’ın şöyle beyanda bulunduğunu duydum; "Bir melek Resulullah (s.a.a)’in huzuruna gelerek şöyle arz etti; "Allah senin mütevazı kul ve Resul olman ile Padişah ve Resul olman arasında özgür bıraktı."Sonra Cebrail bana bakarak eliyle tevazu etmemi işaret etti. Hazret kul olmayı, tevazuu risalet ile birlikte seçtim, dedi. Elinde yeryüzü hazinelerinin anahtarı olan melek şöyle dedi; "Eğer kabul etseydin de rabbin nezdinde olan makamından hiçbir şey eksilmeyecekti."[49] dedi.
32- Nehcü'l-Belâğa kitabında Hz.Ali (a.s) şöyle buyuruyor: "Sende, tertemiz olan Peygamberinin huylarıyla huylan!" devamında ise şöyle buyurmuşlardır: "Dünyadan ihtiyacı miktarına yetindi, O dünyada ağız dolusu bir lokma yemedi, dünyaya gözünün ucuyla bile bakmadı. Dünya ehlinin en zayıfıydı bedence; karnı en açıydı yemek bakımından. Dünya ona arz edildi, O kabul etmedi bile. Noksan sıfatlardan münezzeh olan, Allah’ın buğzettiği şeyi bildi, ona buğzetti; horladığı şeyi bildi, horladı; küçük gördüğü şeyi küçük gördü, küçülttü. Bizde hiçbir ayıp olmasa da yalnız Allah’ın Resulünün buğzettiğini sevsek, Allah’ın ve Resulünün küçülttüğünü büyültsek, Allah’a karşı durmak, Allah’ın emrinden çıkmak için bu yeter bize.
Yeryüzünde yemek yerdi; kul gibi otururdu; ayakkabısını kendi tamir ederdi; elbisesini kendi yamardı; eğersiz merkebe binerdi; biri daha varsa ardına bindirirdi. Evinin kapısına, üstünde resimler bulunan bir perde asılmıştı; zevcelerinden birine, şunu kaldır buyurmuştu; baktıkça dünya ziynetlerini hatırlıyorum. Dünyayı gönlünden çıkarmıştı; onu anmayı hatırından geçirmezdi; ziynetini gönlünden çıkarmıştı; dünyayı o kadar gözden çıkarmıştı ki ne gönül bağlayacağı güzel bir elbisesi vardı, ne üstünde oturacağı beğenilecek bir yaygısı.
Dünyayı gönlünden sürüp atmış, gözünden yitirip gitmişti. Bir şeyi sevmeyen kişi böyledir; ne onu görmek ister, ne adının anılmasını diler.[50]
33- el-Kâfî kitabında İmam Sadık (a.s.)’ın şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Resulullah (s.a.a) dünyada aç kalıp, Allah’tan korkmaktan daha çok hiçbir şeyi sevmedi."[51]
34- Taberî İhticâc kitabında Musa b. Cafer O’da babası Ali (a.s)’ın uzun bir hadiste şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "O hazret günahı olmadığı halde Allah’tan o kadar çok korkuyordu ki namaz kıldığı yeri gözyaşları ile ıslanıyordu."[52]
35- Menakib kitabında şöyle rivayet olunmuştur: "Resulullah (s.a.a) kendinden geçinceye kadar ağlardı. Hazrete sizin geçmiş ve gelecekte ki günahlarınızı Allah affetmedi mi? Denildiğinde Hazret kulun şükretmesi gerekmez mi? diye buyurdu. Sonra İmam sözlerinin devamında "Hazretin vasisi Ali b. Abdülmuttalib de bu şekilde ibadet ve kulluk makamında kendinden geçerdi." diye buyurdu.[53]
36- İrşad-i Deylemi’de Halil İbrahim Peygamberin namaza durduğu zaman Allah’ın korkusundan inlediği ve Resulullah (s.a.a)’inde böyle olduğu nakledilmiştir.[54]
37- Tefsir-i Ebu’l-Futuh kitabında Ebu Said Hudri’den şöyle rivayet edilmiştir, "Allah’ı çok zikredin" ayeti nazil olunca Resulullah (s.a.a) Allah’ı zikretmek ile meşgul oldu, Kâfirler onu cinler çarptı. Deli oldu, dediler.[55]
38- el-Kâfî’de İmam Sadık (a.s) Resulullah (s.a.a)’ın her gün yetmiş defa tövbe ettiğini buyurur. Hadis nakleden ravi acaba Resulullah (s.a.a) (Estegfurullah ve etubu eleyh) mi derdi? diye sorar. Hayır diye buyurdu. Sadece (Etubu İlellah) derdi. Bende Resulullah (s.a.a) tövbe edip dönmezdi. Ama bizler tövbe ettikten sonra yine günah işliyoruz, dedim, İmam Sadık (a.s) Allah bizlere yardım etsin, buyurdu.[56]
39- el-Kâfî kitabında İmam Sadık (a.s)’dan nakil edilmiştir: "Resulullah (s.a.a) her meclisten kalktığında yirmi beş defa istiğfar ederdi."[57]
40- Mekarimu'l-Ahlak kitabında Emirü'l Müminin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Resulullah (s.a.a) eli herkesten daha çok açık, daha cüretli daha doğru ve sadık, daha vefalı, ahlakı herkesten daha yumuşaktı. Onunla muâşeret çok kıymetli idi. onun ile ilk defa muâşeret etmek isteyen kimse önce heybetinin etkisi altında kalırdı, hazretle konuşup tanıştığı zaman ise o hazretin dost ve âşıklarından olurdu. Geçmişte ve gelecekte onun gibi birisini görmedim ve görmeyeceğim."[58]
41- Şeyh Emâli kitabında İmam Rıza (a.s)’dan Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakleder: "Güzel ahlak ile süslenin, çünkü Allah beni güzel ahlak üzerine gönderdi; bir kimsenin kendisine zulüm edeni affetmesi, kendisini alıkoyup engelleyene bahşişte bulunması, ilişkisini kesen ile irtibat kurması, kendisine hastalandığında ziyaretine gelmeyenin hastalığında ziyaretine gitmesi güzel ahlaktandır."[59]
42- el-Kâfî’de Emirü'l Mümininin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Peygamber (s.a.a)’in yeminlerinden birisi şöyle idi; hayır, esteğfirullah." (Allah’tan bağışlanmayı diliyorum)[60]
43- Mekarimu'l-Ahlak kitabında Abdullah b. Ömer’den rivayet edilmiştir: "Resulullah (s.a.a)’in gazap ve razılığı, hoşnutluğu çehresinden anlaşılırdı. Hoşnut, razı olduğu zamanlar çehresi ayna gibi ışıldardı. Gazaplandığında ise rengi kaçar, siyahlaşırdı.[61]
44- el-Kâfî’de İmam Sadık (a.s)’dan rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) buyurdular ki: "Size içinizden bana en çok benzeyenin kim olduğunu söyleyeyim mi?" Evet ya Resulullah dediler. Şöyle buyurdular: "İçinizde en güzel ahlaklı, insanlara karşı en güzel şekilde davranan, kardeşlerine karşı herkesten daha çok şefkatli olan, hak karşısında en sabırlı olan, öfkesini en çok yatıştırabilen, herkesten daha iyi affedebilen, gazap, razı ve sevinçli esnasında en insaflı ve adil olabilen kimsedir." diye buyurdular.[62]
45- Gazali İhyau'l-Ulum kitabında şöyle diyor: "Resulullah (s.a.a) sevinçli, hoşnut olduğu zamanlar sakalını fazla sıvazlardı."[63]
46- Yine Gazali şöyle diyor: "Resulullah (s.a.a) en cömert insandı. Hiç bir zaman "dirhem ve dinar" yanında kalmazdı. Eğer ihtiyacı fazlasından bir şey yanında kalsaydı ve akşama kadar onu verecek birini bulamasaydı eve gitmez onu müstahak olan birisine ulaştırırdı. Allah’ın verdiği nimetlerden bir yıldan fazla ihtiyacını almazdı. Onlarda biraz hurma ve arpa idi. Gerisini Allah yolunda harcardı. O’ndan ne isteselerdi verirdi, sonra kendi için ayırdığı bir yıllık azığa sıra gelirdi, ondan da bağışta bulunurdu. Bir yıl bitmeden kendi azığı biterdi, kendisi yiyeceğe muhtaç olurdu." Sözünün devamında şöyle diyor: "Kendisinin ve ashabının zararına da olsa her zaman hakkın yanında idi. Düşmanları arasına korumasız giderdi. Dünya işlerinden korkmaz ve üzülmez, muzdarip olmazdı. Fakirler ile oturur onlar ile yemek yerdi. İlim ve fazilet ehline hürmet gösterirdi. Saygıdeğer insanlar ile ülfet içinde olur onlara iyilik ederdi. Akrabalarına karşı onlardan daha faziletli insanlardan üstün tutmadan sıla-i rahimde bulunurdu. Hiç kimseye cefa etmezdi. Özür dileyenlerin mazeretlerini kabul ederdi. Hazretin köleleri ve kenizleri vardı. Ama hazret onlardan daha iyi yemek yemez daha kaliteli elbiseler giymezdi. Ömrünü hiç bir Allah’a kulluk ve kendi işlerini ıslahı dışında ki işlerde harcamaz, bazen ashabının bağ ve bostanına giderdi. Hiç bir zaman miskini fakirliğinden, rahatsızlık ve hastalığından dolayı küçümsemezdi. Hiç bir sultandan kudretinden dolayı korkmazdı. Fakir ve sultanı bir şekilde tevhide davet ederdi; ikisi de onun yanında birdi."[64]
47- Aynı kitapta yine şöyle gelmiştir: "Resululllah (s.a.a) herkesten en geç öfkelenen, herkesten daha çabuk razı olup (mazereti kabul eden) milletin en şefkatlisi ve onlara en fazla hayırı dokunan kimse idi."[65]
48- Yine aynı kitapta nakledilmiştir: "Peygamber (s.a.a)’in mesrur ve rizayeti en güzel rizayetlerden idi. Nasihat ta ciddi idi, gazaplandığında -Allah dışında hiç bir şey için öfkelenmezdi- hiç kimse ve hiç bir şey onun karşısında durabilecek güce sahip değildi. Bütün işlerinde ciddi idi. Bir musibete duçar olduğu zaman, işlerini Allah’a havale ederdi. Kendi güç ve kudretine güvenmekten kaçınırdı ve Allah’tan çaresini dilerdi."[66]
49- el-Kâfî’de İmam Bakır (a.s)’dan Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "İyi bilin ki her ibadetin başlangıcında zorluk ve aşırıcılık vardır. Sonra bu durum tembelliğe dönüşür, kim ibadetin şiddet ve zorluğunu benim sünnetime göre düzenlerse hidayet bulur. Sünnetime muhalefet eden ise sapıklığa düşmüştür ve ameli heder olmuştur. Ey millet! Şunu iyi bilin ki; ben namaz kılıyorum. Uyuyorum. Oruç tutuyorum. İftar ediyorum. Gülüyorum. Bazen de ağlıyorum. Öyleyse kim bu apaçık sünnetimden yüz çevirirse benden değildir."[67]
Müellif: Bu konular ile ilgili hadisler haddinden fazladır. Biz her bölümden bir ya da iki hadis naklettik. Hazretin yaşantısının cüzi yatı ile ilgili rivayetler de bayağı çoktur.
--------------------------------------------------------------------------------
[1]- Ahzab. 21
[2]- Mehasin'i-Bergi, Bab-i Vesayayi'n-Nebi (s.a.a), s.13; Men la Yehzuruhu'l-Fakih, s.523; Fi Ravzati'l-Kâfî, c.8, s.79; Fi Mecmuatu'l-Veram s.5, c.2; Ravzatu'l-Vaizin li'l-Fettal, s.393; ed-Daaim, c.2, s.348
[3]- İmam Hasan Askeri'nin (a.s) Tefsiri s.6; Biharu'l-Envar, c.9, s.214
[4]- Mekarimu'l-Ahlak, Tabersi, c.1, s.41
[5]- el-Menakib, c.1, s.155; Feyzü'l-Kadir, c.5, s.76, buna yakın bir şekilde nakletmiştir.
[6]- el-Menakib, c.1, s.155; buna yakın manada el-Kâfî’de Ebu Cafer (a.s)’dan nakledilmiştir.
[7]- el-Menakib, c.1, s.155; Feyzü'l-Kadir, c.5, s.80, buna yakın.
[8]- Aynı adres, bu manada el-Muntegi-i Beharic, c.16, s.191’ de gelmiştir.
[9]- Aynı adres
[10]- Menakib, c.1, s.158, el-Fakih’de on yedi beyaz saç teli olduğu rivayet edilmiştir.
[11]- Aynı adres
[12]- Aynı adres, aynı şekilde Ş. Tûsi Emâli kitabında Enes’ten nakletmiştir; Biharu'l-Envar, c.16. s.193; Saduk Fakih'te getirmiştir.
[13]- el- Menakib, c.1, s.158
[14]- el- Menakib, c.1, s.158, bu manada Ebu Abdullah (a.s)’dan Kâfî’de de rivayet gelmiştir.
[15]- el- Menakib, c.1, s.158; Fakih, s.31, Resulullah (s.a.a)’in saçı o kadar gür idi ki ayıracak biçimde olmazdı.
[16]- e-Bihar, c.16, s.172; Tabersi, el-Mekarim kitabında Cabir’den nakletmiştir, c.1, s.24
[17]- el-Bihar, c.16, s.172
[18]- el-Haraic ve'l Ceraih, s.221; Biharu'l-Envar, c.16, s.174; Ş. Saduk İkmalu'd-Din kitabında s.165; Abdulmelik kitabında, s.99
[19]- c.1, s.124, el-Haraic kitabında bir çok kereler zikredilmiştir, s.221’e müracaat ediniz.
[20]- el-Usul, c.2, s.615, yeni baskı, Aynı hadisi Tabersi el-İhticâc kitabında nakletmiştir. s.204
 [21]- Feyzü'l-Kadir, c.5,s.76 ve 79. Buna yakın bir şekilde nakletmiştir.
[22]- Şemâil-i Tirmizi, (Hakka tecavüz edildiğinde) şeklinde nakledilmiştir.
[23]- Tabersi’nin Mekarim kitabında, T.6, s.13, “Fukaha” kelimesi “Edile” kelimesinden sonradır.
[24]- Maanu'l-Ahbâr, s.79 ve 83
[25]- el-Mekarim, c.1, s.14; Biharu'l-Envar, c.16, s.161. Ehl-i Sünnet kitaplarından şunlara müracaat edebilirsiniz: el-İhya Gazali, Delail-un Nübüvvet Ebû Naim,, Es-Sîre İbn-i İshak, el-Musnet vs. Saduk Uyun-u Ahbâr Rıza kitabında c.1, s.316
[26]- el-Mekarim, c.1, s.24; Kazuni Enes’ten rivayet etmiştir, Evarif-ul Maarif, s.245; Sîret-i Nebevîye, c.2, s.354-355
[27]- el-Mekarim, c.1, s.19; bu manada Mecmau'l-Beyan c.5, s.69 ‘da gelmiştir. Sîret-i Nebevîye, c.2, s.341, Farklı ibaretler ile gelmiştir fakat aynı manayı ifade etmektedir.
[28]- el-İhya, c.2, s.363; Sîret-i Nebevîye, c.2, s.246, devamı farklı ibaretler ile gelmiştir.
[29]- el-Menakib, c.1, s.125; el-Mekarim, c.1, s.24
[30]- el-Mehasin, s.147; Besair'ud-Deracat, s.207
[31]- Tabersi el-Mecme, c.10, s.333; Bergi el-Mehasin, s.209; Evarifu'l-Maarif, s.232; Fıkhı Rıza el-Müstedrek, c.2, s.282’de nakletmişlerdir.
[32]- el-Fakih, s.458; el-Maani'de Saduk'tan nakletmiştir, s.191; el-Hisâl, onuncu bab; Tabersi Mekarim kitabında, s.268; Tuhefu'l-Ukul, s.362; Saduk ve Müfid Emâli kitaplarında; el-Kâfî, c.2, s.56 kitabında Kuleyni iki senet ile zikretmişlerdir.
[33]- Feyzü'l-Kadir, c.5, s.70
[34]- el-Mekarim, c.1, s.17; Sîret-i Nebevîye, c.2, s.271-272, farklı ibaretler ile zikretmiştir.
[35]- el-Mekarim, c.1, s.17; Erbili Keşfu'l-Gumme kitabında c.1, s.9; Ayyâşi Tefsirinde, Seyit Razi Nehc’ül Belağa H.836; Tarihi Taberî, Bera b. Azib’den nakletmiştir. Sîret-i Nebevîye; c.2, s.259, farklı bir tabirle nakletmiştir.
[36]- el-Mekarim, c.1, s.17; Tefsir-i Askeri, s.63; Feyzü'l-Kadir, c.5, s.159 buna yakın bir şekilde nakletmiştir. Sîret-i Nebevîye, c.2, s.259 Buhari’den nakletmiştir.
[37]- Müzemmil, 10 ve 11
[38]- Fussilet, 34 ve 35
[39]- Hicir, 97 ve 98
[40]- En'am, 33 ve 34
[41]- Kaf, 38 ve 39
[42]- Secde, 24
[43]- A'raf, 137
[44]- Tevbe, 5
[45]- Bakara, 191, Nisa, 91
[46]- Usul'u-Kâfî, c.2, s.88; Sîret-i Nebevîye, c.2, s.259, farklı ibaret ile nakletmiştir.
[47]- el-Meani, s.261, bu manada bir hadisi de İbn-i Fehed Uddet-i Dai s.84’de nakletmiştir.
[48]- el-Kâfî, s.37; el-Uyun, s.199; Sahifeti'r-Rıza, s.22, bu manada bir hadiste el-Emâli, c.2, s.144 ve Şehri İbn-i Aşub, el-Menakib, c.1, s.178; et-Tabersi el-Mekarim, c.1, s.23; Camiu'l-Ahbâr, s.126; Mecalis-ul Mufit, s.73; el-Kâfî, c.8, s.131 kitaplarında getirmişlerdi.
[49]- Usul'u-Kâfî, c.2, s.122; bu manada hadis el-İhticâc, s.111; Şeyh Tûsi Emâli, c.2, s.144, Saduk Emâli’de, İbn-i Şehri Aşub el-Menakib, c.1, s.135 kitaplarında, ve yine buna yakın hadis Kâfî, s.2, s.129 ve c.8, s.131; el-Bihar, c.18, s.334’de nakledilmiştir. Sîret-i Nebevî, c.2, s.262
[50]- Nehcü'l-Belâğa, “el-Feyz” s.509; Tabersi el-Mekarim kitabında, s.3, c.1; el-Bihar, c.16, s.289’da nakletmişlerdir.
[51]- c.2, s.129, ve c.8, s.129
[52]- s.113, el-İrşad-i Deylemi'de buna benzer hadis rivayet edilmiştir, s.120
[53]- Müstedrek, c.2, s.295, buna yakın bir hadiste el-İrşad Deylemi, Bab.22, s.120’de nakledilmiştir.
[54]- Bab-ı Havf, s.139, bu manada Uddeti'd-Dai s.138 ve Evarifu'l-Maarif, s.323’de hadis nakledilmiştir. Sîret-i Nebevîye, c.2, s.271
[55]- el-Müstedrek, c.1, s.383
[56]- c.2, s.505 ve 450; Kurbu'l-Esnad, s.79; İbn-i Ebu Mensur kitabında s.158; el-Mekarim, c.2, s.365; Uddet-i Dai, s.250
[57]- c.2, s.504; el-Mekarim, c.2, s.363; Uddet-i Dai, s.250
[58]- Mekarimu'l-Ahlak, c.1, s.18; el-Bihar, c.16, s.194, Sakâfî’nin el-Garat kitabından.
[59]- Emâli, c.2, s.92
[60]- c.7, s.463; el-Mekarim, c.2, s.363
[61]- c.1, s.18
[62]- el-Kâfî, c.2, s.241; el-Mekarim, c.2, s.517; Emâli Saduk, s.270; Tuhefu'l-Ukul, s.48
[63]- el-İhya, c.2, s.378, Beyrut, Daru'l-Marifet
[64]- el-İhya, c.2, s.354 ve 360, Daru'l-Marifet; el-Menakib, c.1, s.145’de buna yakın hadis nakledilmiştir. Sîret-i Nebevîye, s.272-275 farklı ibaret ile nakledilmiştir.
[65]- el-İhya, c.2, s.363, Daru'l-Marifet
[66]- el-İhya, c.2, s.366, Daru'l-Marifet; Sîret-i Nebevîye, c.2, s.278, az bir farklılık ile nakledilmiştir.
[67]- el-Kâfî, c.2, s.91; Sîret-i Nebevîye, c.2, s.278, aynı şekilde nakledilmiştir

Paylaşım :
Mail Yazdır Yorum Yaz 0 Yorum
26-01-2013 14:40 - 1180 Okunma
İslam Peygamberi (saa) Ahlakı ve Şamaili yazarın diğer yazıları [ Tümü ]
Hz. Muhammed Mustafa (saa) 26-01-2013 tarihinde eklendi
Caferider Web TV
Video Galeri
Foto Galeri
Yazarlar Tümü
Şirali Bayat
ŞİA-CAFERİ AZERİ MİLLETİNİN YÜCELİŞ SERÜVENİ
Av. Sinan Kılıç
Selahattin Özgündüz’e neden saldırıyorlar?
İbrahim ŞEREN
ALLAH PEYGAMBERİNİ MUHATAP ALARAK YÜCE KURAN’DA ŞÖYLE BUYURUYOR
Mehdi AKSU
İRAN’DA SÜNNİLER!
Hamit Turan
ŞÎR-İ FIZZA
Çayan Uludağ
Mekteb-i Kerbela
Abdullah Turan
İmam Mehdi'nin Dünyaya Geldiğini İtiraf Eden Ehl-i Sünnet Âlimleri
Kasım Alcan
Hiç olmazsa dünyanızda özgür kişiler olun
Namık Kemal Zeybek
Osmanlı'da Alevi Katliamı
Orhan Kiverlioğlu
Biz büyük devlet iken
Seyyid Ahmedi Safi
Tüm Müslümanları ilgilendiren önemli sorun
Hüseyin Çaça
Kerbela Hadisesi-1-
Musa Ayaztekin
Muta Nikahı Nedir, Ne Değildir?
23-11-2024 | Ana Sayfa | Ana Sayfam Yap | Sitenize Ekleyin | Künye | Foto Galeri | Video Galeri | Yazarlar | İletişim | RSS
CaferiDer ® 2012  
Sitede bulunun içerikler ve analizler kaynak gösterilerek alıntılanabilir Tasarım & Yazılım : Network Yazılım