Washington Beyin Odası uzman müdürlerinden birisinin Suudi Arabistan değerlendirmesi hakkında şunlara yer verdi:
Arabistan’ın yeni kralı tarafından 26 maddelik kraliyet hükmü şu noktayı hatırlatmaktadır: Arabistan’ın hali hazırdaki siyasi konumu son derece karmaşık bir hal almıştır. Melik b. Abdullah b. Abdülaziz ve Abdülaziz’in altıncı oğlu Melik Selman’ın güç intikalinin alt yapılarını hazırlaması akabinde son derece şiddetli ihtilafları getirdi.
Arabistan’da kraliyet ailesi içerisindeki durumun değerlendirilmesi, güç elde etme konusunda şiddetli ihtilaflar ve Melik Selman’ın kaygılandırıcı bedensel sağlığı, söz konusu bu ihtilafların tırmanması için çok uygun bir yapı oluşturmaktadır.
Bu rekabetin yaşandığı esnada Muhammed b. Selman’ın hızlı bir şekilde derecesinin yükselmesi pek çok soruları ortaya çıkarmıştır. Özellikle Kral Selman’ın Abdullah’ın iki oğlunu önemli makama atayıp önceki veliahdın iki oğlunu görevden alması ve Savunma Bakanı Muhammed b. Selman’ı kraliyet ailesinin başına getirip iktisat komitesinin başkanlığına ataması söz konusu ihtilafların artmasını daha bir şiddetlendirmiştir. Melik Selman Muhammed b. Nayif’i veliaht unvanıyla Savunma Komitesi Başkanı olarak atadı. Muhammed b. Selman’ın Arabistan’ın Yemen konusunda asli yönlendiricisi olup bu doğrultuda ilerleme kaydetmesi, onun konumunun Melik Selman’ın yanında artmasına ve buda dış siyaset merkezinde daha çok saldırgan bir tutum izlenmesine sebep olmuştur. Diğer taraftan Suudi Arabistan’ın en eski bakanı Suud b. Feysel b. Abdülaziz’in oğlunun yerine kraliyet ailesinden olmayan Adil Cübeyr’in atanması da diğer ihtilaf sebepleri arasında yer almaktadır. Adil Cübeyr, Suudi Arabistan’ın Washington eski elçisi olup Arabistan’ın Amerika’yla siyasetlerinin düzenlenmesi görevini üstlenmişti.
Dört yıl önce Suudi Arabistan İran Devrim Muhafızlarını Adil Cübeyr’in Amerika’da terör edilmesi girişiminde bulunanları savunmakla suçlamıştı. İran’ın Arabistan devlet erkânı tarafından zan altında bırakılması son derece doğaldır, ancak bu tür şahsi tecrübelerin irtibatları daha da kötüleştirmesi mümkündür. Diğer taraftan Cidde Havaalanı olayı gibi bazı hadiseler İran’la Arabistan’ın karşılıklı ilişkilerini düşmanlığa dönüştürebilir ve hatta bazen fiziki sürtüşmelere de sebebiyet verebilir.
İran’ın güçlenmesi, İhvanü’l Müslimin’in yeniden yapılandırılması ve Arap ülkelerinin demokratikleşme sürecine girmesi, Arabistan’ın Suriye, Irak ve Yemen’de acımasız katliam girişimlerde bulunmasının altı yapısını oluşturmuştur. Zira söz konusu gelişmeler Suudi Arabistan’ın varlığını uçurumun kenarına sürükleyip Arabistan kraliyetinin düşmesine sebep olacak türdendir. Bununla birlikte Arabistan’ın Yemen karşısındaki tutumu için iki ihtimal düşünülebilir: Birincisi Arabistan medya kanalıyla kendini daha güçlü bir konumda gösterebilir ve Yemen’e karşı daha haşin bir tutum izleyebilir ki bu durumda Ortadoğu ülkelerinin; özellikle Suriye, Irak, Lübnan ve… gibi ülkelerin direniş hareketinin artmasına sebep olur. İkinci ihtimale göre genel kanı ve askeri güç karşısında yenilgiyle karşı karşıya gelebilir ve sonuç itibariyle diğer Arap ülkelerine liderlik yapma konumunu kaybedebilir. Böyle bir ihtimalin gerçekleşmesi ise Ortadoğu’da İsrail’in milli güvenliğinin yenilgiye uğraması anlamına gelecektir.