Bütün bu sorular, özellikle de Saad Hariri’nin ani istifasının ardından bugünlerde Lübnanlıların zihinlerini ve gündemlerini meşgul ediyor. Eğer bir savaş olacaksa bu savaşın fitilini kim ateşleyecek? Yaşanması muhtemel olan sonuçlar neler? Ve bu savaşta acaba kaç masumun canına kıyılacak?
Nitekim Lübnan halkının endişe ve korkuyla sorguladıkları bu sorular nedeniyle, Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Pazar günü Lübnanlıları sakinleştirmek ve korkularını gidermek için bir açıklama yaptı. Nasrallah siyasi ya da kişisel olarak onları öfkelendirip galeyana getirecek olan her şeyden uzak durmaya çağırdı.
Lübnan Merkez Bankası Müdürü Riyad Selame de Nasrallah’ın açıklamasına benzer bir açıklama yaparak Lübnanlıların endişelerini gidermeye ve sükuneti tesis etmeye çalıştı ve Lübnan lirasının değer kaybına uğramadığını ifade etti.
Öte yandan Nasrallah, Suud’un bir yandan yolsuzluk suçlamalarıyla Suudlu prensleri, iş adamlarını, bakanları tutukladığı bir iç kriz döneminde Lübnan’a saldırmanın planlarını yaptığı gerçeğini inkar etmedi. Ancak Nasrallah Lübnan’a sınırı olmayan Suud’un bunu ancak ve ancak işgal edilmiş Filistin toprakları üzerinden yapabileceğini, buna da yalnızca Amerika’dan emir alan ve kendi çıkarlarından başkasını düşünmeyen işgalci İsrail’in cesaret edemeyeceğini ifade etti.
*
İsrail’in Hariri’nin istifasından memnuniyet duyduklarını açıkça dile getirmesi durumun farklı şekilde analiz edilebileceğini de gündeme getiriyor. İsrail bu operasyonun sonuçta Hizbullah’a saldırmak ve Hizbullah’ı bitirmek amacı taşıdığını göz önünde bulundurduğunda Suud’la doğrudan ya da Amerika’nın şemsiyesi altında koordine olmayı kabul edebilir. Şunu da unutmayalım ki, Suud 2006 yılında İsrail’in Hizbullah’a saldırmasını desteklemişti.
Saad Hariri, Amerika’nın kararı ve Suud’un emriyle istifa etti. Tahminimizce önüne iki seçenek sunuldu; ya istifa ya da hapis… Muhtemelen Suud vatandaşı olan Hariri’nin Suud’un yeni amiri olan ve kendisinden daha kıdemlı olan Mut’ab bin Abdullah’ı görevinden uzaklaştırıp hapse gönderen, benzeri şekilde Velid bin Talal’ın ayağını kaydıran ve Suud’da eşi benzeri görülmemiş operasyonlar uğruna 26 milyar harcama yapan Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın izni olmadan Suud’u terk edip Lübnan’a geri dönüş yapmasına da izin verilmedi.
Bu yüzden kendisinden sözlü olarak duymadığı sürece Hariri’nin istifasını kabul etmeyeceğini söyleyen Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, bir süre daha bekleyecek gibi gözüküyor. Belki de öbür dünyaya kadar… Belki de, Allah bilir, Suud’un Lübnan’a yönelik “Kararlılık Fırtınası” operasyonu hedeflerine ulaşır, rejim değişir ve Saad Hariri, Muhammed bin Selman’ın yanında zafer işareti yaparak Beyrut’a geri döner.
Açıkçası Hariri’yi “yolsuzluk” suçlamasıyla Suud yargısının huzurunda görme olasılığının çok da uzak olduğunu düşünmüyorum. Ne yazık ki, ona yolsuzluk yapmasına sebep olacak görevleri veren Suudlular bu suçlamalardan beri değiller. Suud’da şu anda yolsuzlukla mücadelede aktif rol alanların dahi yolsuzluğa adlarının karışmamış olması mümkün değil… Bu kişiler de prenslere, bakanlara, üst düzey yetkililere, hatta bazı hakimlere çeşitli rüşvetler vererek o yerlere geldiler. Dolayısıyla Suud yargısı bağımsız değil!
Lübnan’ı yalnızca bir değil, birden fazla savaş bekliyor. Bu savaşlardan biri ekonomik, biri askeri, bir diğeri de psikolojik… Seyyid Hasan Nasrallah’ın bunları açıklamaktan kaçınıp sükunete çağırması bizim bu gerçekleri göz ardı etmemize sebebiyet vermemeli…
Bugün, Londra’nın güneyinde düzenlenen ve Ortadoğu’da yaşanan sorunları konu alan, benim de katılım gösterdiğim bir konferansta İngiltereli bir hanımefendi Hizbullah’a ya da İran’a karşı 3. Lübnan Savaşı’nın patlak vermesi hallinde Mısır’ın tavrının ne olacağını sordu.
Bu çok önemli bir soruydu ve beni üzerinde detaylı düşünmeye sevk etti. Çünkü bu soruya verilecek kesin bir cevabım yok. Zira Mısır, çok kere, üst düzey yetkililerinin dilinden, Mısır güçlerinin savaş için asla ülke dışına çıkmayacaklarını, Mısır ordusunun yegane görevinin Mısır’ı ve Mısır’ın çıkarlarını korumak olduğunu ifade etmişti. Bu yüzden Suud ve BAE’nin ısrarlarına rağmen Yemen’e yönelik yürütülen operasyona destek vermedi. Hizbullah’a ya da İran’a yönelik yürütülen bir savaşın da Mısır’ın çıkarlarına uygun olacağını sanmıyorum. Ancak Mısır’ın bu savaşta da aktif rol almayı reddetmesi Katar’a karşı oluşturulan dörtlü koalisyondaki kimliğine uygun düşmeyebilir. Çünkü şartlar değişti.
*
Hizbullah ve İran’a karşı yeni bir “Kararlılık Fırtınası” operasyonu şu anda “yapım” ya da “kurulum” aşamasında… Bu hususta Amerika’nın da baskısıyla Fas, Ürdün, Mısır, Sudan’ın yanı sıra işin başını çeken Suud, BAE, Bahreyn gibi Arap ülkeleri arasında çeşitli görüşmeler gerçekleşiyor.
Suud artık 80 senedir tanıdığımız, bildiğimiz Suud değil… Bu yüzden belki de Hizbullah’a, İran’a ve Suriye’ye karşı yürütülen operasyon Yemen operasyonuna oranla daha şanslı olabilir.
Kesin bir yanıta sahip değiliz ve henüz her şeyin başındayız. Bu şartlar altında en doğrusu beklemek…