19-06-2012 tarihinde eklendi
Hz.Peygamber (sav)'in En Hayırlı Eşi Hz. Hatice (sa)
Vefat yılında minnet ve şükranla anıyoruz

 

        

Hayatını ve servetini Peygamber (sav)’e adayan büyük insan Hz. Hatice (sa)

Bi'setin onuncu yılı, bütün acı ve tatlı hadiseleriyle gelip geçti. Bu yılda Peygamber-i Ekrem (s.a.v) iki büyük ve fedakâr himayecisini kaybetti. İlk merhalede Abdulmuttalib hanedanının büyüğü, Resulullah'ın (s.a.v) yegâne müdafii Hazret-i Ebu Talib bu dünyaya gözlerini kapadı.

Bu musibetin acısı henüz Peygamber'in hatırından silinmemişti ki, aziz eşi Hz. Hatice'nin ölümü, bu acıyı daha da bir çoğalttı. (1) Ebu Talib, Peygamber’in can ve haysiyetinin koruyucusu idi; Hatice de, servetini İslam'ın ilerlemesi için adamıştı.

Bi'setin on birinci yılının başlangıcından itibaren Resulullah (s.a.v) baştanbaşa kin ve adavet dolu bir muhitte vaki olmuştu. Her an, ölüm tehlikesi onun tehdit ediyordu, ortam tebliğ için hiç de müsait değildi.

İbn-i Hişam şöyle yazıyor: Ebu Talib'in ölümünden daha bir kaç gün geçmemişti ki, Kureyşlilerden bir kişi, Peygamber'in başına bir avuç toprak serpti. Peygamber aynı halde eve girdi. Kızlarından biri,  Peygamber'i (s.a.v) o acıklı durumda görünce, kalkıp biraz su getirdi ve bu durumun üzüntüsünden ağladığı halde aziz babasının baş ve yüzünü yıkadı. Peygamber (s.a.v) kızına teselli vererek şöyle dedi: "Ağlama kızım, Allah beni korur" Sonra şöyle buyurdu: "Ebu Talib sağ olduğu müddetçe Kureyş, benim hakkımda herhangi bir kötü iş yapamadı." (2)

Mekke muhitindeki baskıdan dolayı Peygamber (s.a.v) başka bir muhite gitmeyi kararlaştırdı. Taif,  o zamanda nispeten merkez sayılıyordu. Peygamber, tek başına Taif'e doğru yola koyuldu. Orada Sakif kabilesinin büyükleriyle görüşerek onları İslam’a davet etti. Fakat Peygamber'in sözleri, onların kalplerinde en ufak bir etki bırakmadı. Peygamber'e (s.a.v) :"Sen, dediler, eğer gerçekten Allah'ın Resulü isen, sözlerini reddetmek ancak azaba sebep olur.

Yok, eğer bu iddiada yalancı isen konuşmaya hakkın yoktur" Peygamber bu çürük ve çocukçasına mantıktan onların İslam'ı kabul etmekten omuz silkmek istediklerini anladı. Oturduğu yerden kalktı, konuştukları sözlerin kendi aralarında kalmasına dair onlardan söz aldı.

Çünkü bu sözler Peygamber'in gariplik ve yalnızlığından su-i istifade ederek ona eziyet etmek için alçak kişilerin elinde iyi bir bahane teşkile edebilirdi. Fakat kabilenin büyükleri,

 Peygamber'in hatırlatmasına dikkat etmeyip ayak takımını Peygamber'in aleyhine kışkırttılar. Aniden düşmanlar Peygamber'i sardılar. Peygamber (s.a.v) , takipten yakayı kurtarmak için Utbe ve Şeybe'nin bağına iltica etmeye mecbur oldu. Çok zahmetle kendini bağın içine attı; onlar da takipten vazgeçtiler.

Bu iki kardeş Kureyş zenginlerinden idiler ve Taif'de de bir bağları vardı.

Peygamber,  tere batmış ve mukaddes bedeni bir kaç yerinden yaralanmış bir halde bağa girip çardak üzerine yayılan bir asmanın gölgesinde oturdu ve şu cümleler ile Allah'a arz-ı Şekva'da bulundu:

"İlahi! Kuvvetimin zaafa uğradığını, çaresiz kaldığımı, halkın nazarında hor görüldüğümü ancak sana şikâyet ediyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Sensin mustaz'afların, biçarelerin Rabbi! Sensin benim Rabbim; kime bırakıyorsun beni!"

Rebia oğulları, putperest ve tevhid dininin düşmanları oldukları halde, Peygamber'i (s.a.v) o acıklı vaziyette görünce müteessir oldular.  Addas adındaki Hıristiyan köleleri ile ona bir kap üzüm gönderdiler. Addas, üzümle dolu kabı Peygamber'in önüne bıraktıktan sonra biraz onun nurani çehresine dikkatli baktı. Peygamber (s.a.v) üzüm, yemeğe başlarken

"Bismillahirrahmanirrahim" dedi. Bu cümle, Hıristiyan kölenin dikkatini çekti. Hayretle "Arap yarım adasının halkı, bu sözü söylemezler. Ben şimdiye kadar bu cümleyi hiçbir kimseden duymadım. Bu diyarın halkı, işlerine Lat ve Uzza'nın adıyla başlarlar!" dedi.

Hazret-i Peygamber (s.a.v) onun nereli ve hangi dine mensuba olduğunu sordu. "Ninovalı bir Hıristiyan’ım " dedi. Hazret:  "Demek, o salih adam Metta oğlu Yunus'un diyarındasın!" diye buyurdu. Peygamber’in (s.a.v) bu sözü üzerine hayretle: "Siz, Metta oğlu Yunus'u nereden tanıyorsunuz? "diye sordu. Peygamber: "Kardeşim Yunus benim gibi Allah’ın Resulü idi" buyurdu.  Peygamber'in sözleri, Addas üzerinde büyük bir etki bıraktı. Elinde olmaksızın Peygamber'e meczup oldu, yerlere kapanarak Peygamber'in eline ayağına sarıldı ve İslam'a iman ettiğini bildirdi. Sonra müsaade isteyerek bağ sahiplerinin yanına döndü.

Rabia oğulları, Hıristiyan kölenin ruhunda vücuda gelen bu inkılâba oldukça hayret etmişlerdi. Kölelerine: "Bu garip adamla ne konuştun, onun karşısında niye öyle eğildin?" dediler.

Köle onlara: "Sizin, dedi, bağınıza sığınan bu kişi, Server-i kâinattır. Bu adam bana öyle şeyler söyledi ki, ancak Peygamber onları bilir. Mev'ud Peygamber, bu adamdır"

Kölenin sözleri Rebia oğullarına çok ağır geldi. Onun hayrını düşünmüyorlarmışçasına: "Sakın, bu adam, seni dininden ayırmasın! Senin dinin, onun dininden daha hayırlıdır" dediler.

(1) İbn-i Sa’d, Tabakat, c. 1 s. 106'da Hatice'nin Ebu Talib'den bir ay beş gün sonra vefat ettiğini yazıyor. Fakat diğerleri, ezcümle ibn-i Esir (El-Kamil, c.2 s. 63'de) Hatice'nin Ebu Talib'den önce öldüğüne inanmaktadırlar.

(2) Sire-i İbn-i Hişam, c.1 s. 25

Hatice, kadınlar içinde Hz. Muhammed'in (s.a.a) davetine ilk inanan kimseydi. Onun kutsal hedefleri uğrunda sahip olduğu her şeyi feda etti. Bütün servetini Hz. Resulullah'ın (s.a.a) önüne koydu ve şöyle dedi: Sahip olduğum her şey senin önünde ve senin emrindedir. Allah sözünün yücelmesi ve dininin yayılması uğruna bu malı dilediğin gibi kullan.

Hz. Peygamber'le birlikte Kureyş'in işkencelerine, boykotuna, kuşatmasına katlandı. Kuşkusuz Hatice'nin bu benzersiz ihlâsı, bu samimi imanı, bu içten sevgisi, Resulullah'tan (s.a.a) gerekli karşılığı alacaktı. Hak ettiği sevgiyle, ihlâsla ve saygıyla karşılık görecekti. Resulullah (s.a.a) onu öylesine derin bir sevgiyle seviyordu ki, ona o denli vefa duygusuyla bağlıydı ki, bu sevgi Hatice'nin ölümünden sonra da devam etti. Diğer eşlerinden hiç kimse Hatice'nin yerini tutamadı. Nitekim Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

Ümmetimin kadınlarının en hayırlısı, Hatice bint-i Huveylid'dir.[1]

Ayşe’nin şöyle dediği rivayet edilir:

Hz. Resulullah'ın (s.a.a) yanında Hatice anıldığı zaman, onu övmekten ve onun için bağışlanma dilemekten üşenmezdi. Bir gün yine onu andı. Bu, kıskançlık duygularımın kabarmasına neden oldu. Dedim ki: "Bir koca karı değil miydi? Allah sana ondan daha iyisini vermedi mi?" Peygamber (s.a.a) bu sözümden dolayı o kadar öfkelendi ki, saçlarının ön tarafları titriyordu. Dedi ki:"Allah'a yemin ederim ki, ondan daha iyisi bana verilmiş değildir. İnsanların inkâr ettikleri bir zamanda o bana inandı, insanların beni yalanladıkları bir sırada o beni doğruladı. İnsanların beni her şeyden yoksun bıraktıkları bir sırada o sahip olduğu her şeyi benim için harcadı. Diğer eşlerim beni evlâttan yoksun bırakırken, Allah ondan bana evlât bahşetti."

Ayşe diyor ki: "Bunun üzerine kendi kendime şöyle dedim: Allah'a yemin ederim ki, bir daha onun hakkında kötü bir şey söylemeyeceğim."[2]

Bir rivayette Cebrail'in (a.s) Resulullah'a (s.a.a) inip şöyle dediği yer alır:

Yanına gelen Hatice'dir. Rabbinin selâmını ona söyle. Onu cennette gürültüsü olmayan ve bitkinliğin yaşanmayacağı kamıştan bir evle müjdele.[3]

Hz. Peygamber (s.a.a) ona derin bir saygı beslediği ve takdir ettiği için onun arkadaşlarına da saygı gösterir ve onlara ikramda bulunurdu. Nitekim Enes şöyle rivayet eder: Hz. Peygamber'e bir hediye verildiği zaman şöyle derdi:

Bu hediyeyi falan kadının evine götürün. O Hatice'nin arkadaşıydı. Hatice onu severdi.[4]

Rivayet edilir ki: Peygamber efendimiz (s.a.a) bir koyun kestiği zaman, "Bunu Hatice'nin arkadaşlarına gönderin."derdi. Ayşe bunun sebebini sorduğunda ise, "Ben, onun sevdiklerini severim." derdi.

Rivayet edilir ki: Bir gün, Hz. Peygamber (s.a.a) Ayşe’nin evinde bulunurken bir kadın gelir. Hz. Peygamber (s.a.a) bu kadını karşılar, onunla sıcak ve samimi bir şekilde ilgilenir. Bir an önce kadının ihtiyacını gidermeye çabalar. Ayşe buna şaşırır. Resulullah (s.a.a) şöyle der: "Bu kadın Hatice yaşarken bize gelip giderdi."

Hatice, Allah katında yüce bir makama ve yüksek bir dereceye eriştikten sonra, Resulullah'ın (s.a.a) takdir ve saygısını hak etmişti. Allah ona cennette yüksek bir derece bahşetti. Resulullah (s.a.a) onun cennetteki yerini açıklarken şöyle derdi:

Cennet kadınlarının en üstünleri Hatice bint-i Huveylid, Fatıma bint-i Muhammed, Meryem bint-i İmran ve Firavun'un karısı Asiye bint-i Mezahim'dir.[5]

----------------------------------------------------

[1]-Tezkiretu'l-Havas, s.302, Necef basımı; Müsned-i İmam Ahmed, 1/143

[2]-Tezkirtu'l-Havas, s.303

[3]- age.

[4]-Sefinetu'l-Bihar, 2/570, tahkikli baskı

[5]-Zehairu'l-Ukba, Taberî, s.52; el-Müstedrek, Hâkim, 3/160, 185

http://caferider.com.tr/hz-peygamber-sav-in-en-hayirli-esi-hz--hatice-sa_h6517.html