20-02-2017 tarihinde eklendi
MERHUM ÜSTAT HAMİT TURAN’IN ANISINA!


İmam Rıza (aleyhisselam) şöyle buyuruyor: “Allah bizim emrimizi (yolumuzu) ihya edenlere rahmet etsin. Sizin yolunuz nasıl ihya olunur diye sorulduğunda, şöyle buyurdular: Bizim ilimlerimizi öğrenip insanlara öğretenler yolumuzu ihya etmiş olurlar.”

İmam Hasan Askeri (aleyhisselam): “Şiilerimizin âlimleri İslam sınırlarının koruyucularıdır. Bu yüzden Şiilerimizden her kim bu görevi üstlenirse makamı Rum ordusuyla cihad eden kimseden daha üstündür. Zira bu kimse dostlarımızın ve takipçilerimizin inanç sınırlarını korumaktadır.” (el-İhticac, c. 2, s. 155)

İmam Ali (aleyhisselam): “Şüphesiz ki âlim kimse; oruç tutan, namaz kılan ve Allah yolunda cihad eden kimsenin mükâfatından daha büyük mükâfata sahiptir. Bir âlim öldüğü zaman kendisinden yerine geçen biri olmadıkça İslam'da doldurulması mümkün olmayan bir gedik açılır.” (Bihar'ul-Envar, c. 2, s. 43)

Üstat Hamit Turan 1951 yılında Iğdır ili, Aralık ilçesi Yukarı Topraklı Köyü’nde dünyaya geldi. 17 yaşında ailesi ve akrabalarının desteği ile İran’ın Tebriz şehrine dini eğitim almak üzere gitti. Tebriz’in meşhur ve köklü Talibiye Medresesi’nde eğitime başlayan Turan, burada 6 ay eğitim görerek Farsça’yı öğrendi.Şah zamanında kendisine oturum izni verilmeyen Turan, İran’daki eğitimini sonlandırarak Irak’a gidip Necef’ul Eşref İlim Havzası’na katıldı. Camiatun Necef edDiniyye Medresesi’ne giren Turan’ın Irak’taki eğitim hayatı başladı. Üç yıl Camiatun Necef edDiniyye Medresesi’nde eğitim gören Turan, üç yıl da DarulHikme Medresesi’nde eğitim hayatına devam etti.Eğitim hayatı boyunca sarf, nahv, mantık, tarih, felsefe, usul, fıkıh ve ahlak dersleri aldı.  Üç yılın ardından giderek gerginleşen siyasi ortam nedeniyle Necef’de bulunan Camiatun Necef edDiniyye Medresesi’nden ayrılarak diğer Türkiye talebelerinin eğitim aldığı ve Hz. Ali’nin türbesinin hemen yakınında yer alan Dar’ulHikme Medresesi’ne intikal etti. Üç yıl da burada eğitim gördükten sonra askerlik çağı gelen Turan, pasaport süresinde sıkıntı yaşaması nedeniyle Türkiye’ye döndü.

Eğitim süresi zamanındönemin  en büyük dini merciileri olan Ayetullah El UzmaSeyyid Muhsin Tabatabai El Hekim, Ayetullah El UzmaSeyyidEbul Kasım Hoi, Ayetullah El UzmaSeyyidRuhullah Humeyni, Ayetullah El UzmaSeyyid Abdullah Şirazi gibi taklit mercilerini görerek onların huzurlarından feyzlendi. Ayrıca, Ayetullah El UzmaSeyyid Muhammed Müfti Şia, Ayetullah Seyyid İbrahim Zencani, Ayetullah Şeyh Ali Al-i İshak, Şeyh Ali Sabıqi ve birçoküstattan dersler aldı.

Türkiye’ye döndükten sonra Aralık İlçesi Merkez Camii’ne yerleşen Turan ilçe ve çevre köylere hizmet vermeye başladı.  Üstat Hamit Turan, 1978’de İstanbul’da kendisini hissettiren Zeynebiye hareketinin Halkalı’daki çalışmalarına katılmak için zaman zaman buraya gelerek faaliyette bulunuyordu. 1981’de Türkiye Caferileri lideri Sayın Selahattin Özgündüz’ün askere gitmesi üzere Turan, alimsiz kalan Zeynebiye Camii’ne davet edildi. Aralık’tan ayrılarak İstanbul’a yerleşen Turan, Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz ve Zeynebiye hareketine gönül veren Caferi âlimler ile birlikte gerek İstanbul’da, gerekse İstanbul dışında dini faaliyetler göstererek birçok caminin inşasında etkin rol aldı.

Zeynebiye hareketine bağlı kurum ve kuruluşların organizesinde aktif görevlerde bulunan Turan, son olarak Caferi toplumuna öncülük eden ve bünyesinde Caferi alimleri barındıran kısa adı Cabir olan Caferi Alimler Birliği Kurucu Başkanlığı’nı yaptı.

Merhum Üstat Hamit Turam 66 yıllık ömrünü 17 yaşından itibaren toplam 49 senesini yani ömrünün tamamını ilim öğrenmeye ve öğretmeye adadı.  Üstat tebliğ döneminde ömrünü devamlı olarak halka ilim yayma, ibadetleri öğretme, irşat ve terbiye ile eğitme ve halkı doğru cihetlendirmeye vakfetti. Her zaman ve koşulda daima kendisini okuyan, dünyayı okumaya çalışan, düşünen, araştıran, sorgulayan, yaşamı anlamlandırmaya çalışan birisiydi. Hayatı boyunca İslam ve Al’i Muhammed davasına sahip çıkmaya çalıştı ve ideallerinden asla taviz vermedi.  Her zaman bireylerin ve toplumun doğru zeminlerde şekillenmesine ve gelişmesine dair çalışmalar yaptı.Allah'a hesap verme şuuru ile hizmet ve tebliğini ifa etti.Beşikten mezara kadar ilim tahsil edin şiarı ile hayatını ilim yoluna vakfeden bir araştırmacı oldu. Araştırmaları, çalışmaları, ilmi çabaları ile kendisini daima yeniledi. Üstat “Ya öğreten, ya öğrenen, ya dinleyen, ya da ilmi seven ol, fakat beşincisi olma helâk olursun” hadisi gereği Allah’ın kendisine tahsis ettiği ömrü dolu dolu değerlendirdi.

Türkiye Caferileri Lideri Sayın Selahattin Özgündüz (Allah ömrünü uzun etsin) ile omuz omuza yılmadan, usanmadan, kınayanlara ve şaşı bakanlara aldırış etmeden her türlü zorluğa rağmen tebliğ görevini yerine getirmeye çalışan bir mücahit oldu. Daima kalbi Hak, aklı halk ile oldu, niyetinde ihlâs, işinde ve tebliğinde feraset ehli oldu. Geçmişin tecrübesini geleceğe taşıyan şimdinin vicdanı oldu. Ne geçmişe takılıp kaldı ne de gelecek gözünü korkuttu. Tebliğ hayatı boyunca toplumun birlik harcı, özelde hitap ettiği toplumun genelde insanlığın geleceğini belirleyen âlim oldu. Adeta yanan bir çırağ gibi hizmet ateşinde yandı, eridi ve etrafına ışık saçtı. İnsanları beş şeyden beş şeye; Şekten yakine, riyadan ihlasa, dünyaya rağbetten dünyadan yüz çevirmeye, kibirden alçak gönüllülüğe ve aldatıcılıktan hayır dilemeye davet etti.

O kimilerine üstat, kimilerine baba, kimilerine müşfik bir abi, kimilerine sadık bir dost, mektep mensuplarının çileli yıllarında yaz, kış gece, gündüz demeden çilelere katlanarak, kendisinden, ailesinden feragat edercesine hizmetten yılmayan bir emektar oldu. O hepimiz için derin ve olumlu anlamlar ifade eden samimi ve ihlaslı bir Ehlibeyt hizmetkârı oldu. Ömrünü Hüseyni davaya adamış, birçok ilim adamına babalık, abilik yaptı, mektebin en zor dönemlerinde yılmadan, ihlası ile hizmetten hizmete koştu.

İslam’ın Mekke ve Medine dönemleri vardır. İslam dininin Mekke dönemi imkânsızlıklar ve baskılar ile geçmiştir. Medine dönemi ise İslam ve Müslümanların sistematik hale gelerek gelişme ve çoğalma dönemidir. Teşbihte tartışma olmaz. Ali Aslandır denildiği zaman, bu cümlede havza dilinde meşhur olan veçhi teşbih yani şecaat kastedilmektedir. Ülkemizde de Ehlibeyt mektebinin Mekke ve Medine dönemleri vardır. Ülkemizde Ehlibeyt mektebinin Mekke dönemi Zeynebiye hareketinden önceki dönemdir. Bu dönemde camilerimiz, kurum ve kuruluşlarımız, âlimlerimizin sayısı oldukça az ve imkânlar çok mu çok kısıtlı ve diğer taraftan da dönemin şartlarından kaynaklanan birçok baskılar ve zorluklar…

Ama Zeynebiye hareketi sonrası camilerin, kurum, kuruluşların, âlimlerin ve imkânların çok fazlalaştığı bir gerçektir. Artık her yıl Iğdır, Kars, Tuzluca, Aralık, Taşlıçay tüm köyleri ve camilerine ilaveten Urfa, Diyarbakır, Adıyaman, Hatay, Adana, Turgutlu, İzmir, Çorum, Ankara, Kırıkkale, Malatya, Bursa, Kocaeli, Erzincan, İstanbul ve tüm Ehlibeyt müeseseleri ve daha birçok yerde Ehlibeyt adına programlar, konferanslar, sempozyumlar yapılmaktadır.

Bu yapılanların yanı sıra Aşura ve Kerbela geçen yıllara nazaran artık medyada geniş yer bulmuş ve bazı üniversitelerde konu hakkında programlar yapılmış ve yapılmaktadır. Gelinen bu nokta, Ehlibeyt meşalesinin bu şekilde her geçen gün yayılması ve yankılanması güzel Ülkemizde mektebin Medine dönemi diye addettiğimiz Zeynebiye hareketi ile yani lideri ile omuz omuza hizmet eden, toplumu ve gençliği şekillendiren merhum Üstat Hamit Turan, âlimlerimiz ve bu davaya gönül veren yüz binlerle şekillenmiştir.

Gelinen bu nokta mektebine, inancına ve ideal değerlerine samimi olan her insanı sevindirmelidir. Aşuranın bu şekilde her geçen gün ülkemizde yayılması ve yankılanmasında bilinçli, şuurlu Ehlibeyt dostlarının ve özellikle de Zeynebiye hareketi ile beraber bu mektebin yetiştirdiği değerli âlimlerin katkılarını görmezden gelmek nankörlük olur.

Merhum üstadımız Hamit Turan mihrapta örnek ve eğitici bir muallim, cuma namazlarında, kürsülerde beliğ ve fasih bir hatip, genelde İslam âlemi ve bütün Müslümanların, özelde ise Ehlibeyt dostlarının hidayeti doğrultusunda izzet ve onurla yaşamaları için birçok sıkıntıya sabreden, göğüs geren feraseti, basireti çok derin olan ender bir ilim ve dava adamıydı.

Merhum üstadımız Hamit Turan güneş gibi bir ömür sürdürdü. Şöyle ki, güneş doğduğu zaman bulut engelini aşıp yer küresine ulaşmak ister. Oda engellere karşı güneş gibi oldu. Güneş doğduğu zaman her mahlûka eşit olarak yansır,  oda etrafına karşı eşit mesafede oldu ve güneş enerjisi gibi lideri, alim arkadaşları ve toplumu ile sıkı sıkıya kenetlendi. Üstat toprak gibi yaşadı. Toprak bereket ve tevazu kaynağıdır. Toprak kendisindekini örter.  Oda toprak misali bereket kaynağı ve mütevazı oldu ve görmüş olduğu kusur ve hataları toprak misali örttü. O, nehir gibi bir hayat yaşadı. Nehir kendisinden açılan kanallarla arazilere, ölü topraklara hayat kaynağı olmaktadır. Nehir cömertliği bol olan bir kaynaktır. Oda nehir gibi arazilere açıldı ve ölü ruhlara hayat kaynağı oldu ve bunları yaparken nehir gibi cömertliği de ihmal etmedi. O,su gibi kalıcı ve faydalı olmak için projeler üretti ve çalışmalar yaptı. O, adeta ölü gibi yaşadı. Yani ğessala (cenaze yıkayan) teslim olan ölü gibi bir hayat yaşadı. Ölmüş insan kendisine cenaze guslü veren kişiye karşı tamamen mutlak olarak teslimdir. Bu manada oda her şeyden önce Allah'ın kanun ve emirlerine, Hz. Peygamber ve Ehlibeyt imamlarına ölünün ğessala teslim olduğu gibi teslim oldu ve 66 yıllık mücadele ve güzellikler dolu hayatını böylece tamamlamış oldu.

Merhum üstat Hamit Turan hocamız ilkeleri olan ve davasına inanan bir alim olarak muhataplarını doğru bilgilendirdi, inandırdı, ikna etti. Bu onun marifetini, bilgisini, becerisini göstermektedir. Asla halkı razı etmek gayesi ile tebliğ etmedi, aksine amacı daima Ehedi (Allah’ı) razı etmek oldu ve Ehedi razı etmenin de çoğul olan halkı razı etmektenkolay olduğunu söylüyordu. Bu düşünce ile hareket ettiği için başarılı ve onurlu bir hayat yaşadı. Çünkü böylelerinin üzerinde Allah'ın lütuf ve inayeti bulunur. Hakkın desteği Hakkı razı etmek isteyenlerin yanında olur daima. Bu gerçekten dolayı Allah adamı olan rabbani âlim üstat Hamit Turan hocamız Allah'ın rızası ve hoşnutluğunu ölçü bilerek yaşadı ve insanların söylemlerine göre hareket etmedi.

O GECE VE O GÜN!

O gece Zeynebiye ve sevenleriuyumamıştı…

Hamid’im, Habibim, davadaşım dediği lideri, yol arkadaşı uyumamıştı…

Ve gecede sessizdi ve sakindi...

Gece O'nu sevenlerin inilti sesini, kederini,  ağıtını dinliyordu...

Onun ruhu ise dostlardan ayrılmanın firakına,  halkın gözyaşlarına yanıyordu…

 Çünkü halk onu bir baba, bir abi, bir kardeş gibi seviyordu…

Bu sevgi sıradan değildi, aksine yaşasın davan Hüseyin şiarının sevgisiydi…

Bir tarafta ruhunun Vadi’i Selama uçma sevinci …

Diğer tarafta sevdiklerinden ayrılmanın kederi  ruhuna oturmuştu...

Sedası kulaklardan duyuluyordu adeta…

Çocukları, kardeşleri, çamurlu Aşura meydanının dik başlı çocukları, lideri, âlim arkadaşları ve sevenleri ızdıraplı ve perişan...

Gözlerde sessiz sessiz akan gözyaşları...

Tabutuna bakıyorlardı...

Cenaze namazının yaklaşması sevgiliyi, Al’i Muhammed’i görmenin haberini veriyordu ona...

 Ancak dostlardan ayrılmak da o kadar kolay değildi.

Sevenleri ondan ayrılmak istemiyorlardı.

Cenaze namazı biraz daha, biraz daha geciksin istiyorlardı.

Ama melekuttakiler kucak açmış onu bekliyorlardı…

 O gün yerde hüzün, arş'da ise sevinç  vardı...

Arş’dakiler onu bekliyorlardı…

 

O gün öyle bir gündü ki…

Zeynebiye ve orada olan, olmayan milyonlarderin bir mateme büründü…

Ve o günZeynebiye’den rabbani bir alimVadi’i Selam’a çekildi...

SENİ ASLA UNUTMAYACAĞIZ KOCA YÜREKLİ RABBANİ ÂLİM...

Selam ve dua ile…

http://caferider.com.tr/merhum-ustat-hamit-turanin-anisina_m3416.html