10-05-2014 tarihinde eklendi
Allah Kelamında ve Hadisler ışığında inceleme


   "(Yahudiler) Allah'ı bırakıp, hahamlarını; (Hıristiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rab edindiler." [1]

"Taberî" ve diğer müfessirlerin bu ayetin tefsi-rindeki açıklamalarına göre, onlar (Yahudiler ve Hıristiyanlar) teşrî' konusunda müşrik idiler. Zeh-hâk'tan da şöyle rivayet olmuştur: "Onlar "Kurrâ"[2] ve bilgin olan haham ve rahiplerini Allah yerine ilah edinmişlerdi. Yani onların emirlerine uyarak Allah'ın emirlerine itaatsizlikte bulunuyorlardı. Sonuç olarak da Allah'ın helalini, haham ve rahiplerinin hüküm-leriyle haram ve Allah'ın haramını da yine onların hükümleriyle helal sayıyorlardı."[3]

"Sa'lebî" kendi senet silsilesi ile "Adiy b. Hatem'î Taî"den şöyle rivayet etmektedir: Bir gün Peygam-ber Ekrem'in (s.a.a) yanına gittim ve o bu sırada Tevbe Suresi'nin şu ayetini kıraat ediyordu: "(Yahu-diler) Allah'ı bırakıp, hahamlarını ve (Hıristiyanlar ise) rahiplerini rab edindiler." Peygamber Ekrem'in (s.a.a) kıraati sona erdiğinde ben ona şöyle arz ettim: Biz onlara (haham ve rahiplere) tapmıyoruz.[4] Bunun üzerine Peygamber Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu: "Acaba onlar, Allah'ın helalini haram etmemişler midir ve sizler de onlara bu konuda uymuyor musunuz?" Ben, "evet" diye cevap verdiğimde Peygamber Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu: "Bu ibadet etmenin ta kendisidir." [5]

"Ebu Basir" şöyle nakletmektedir: İmam Cafer Sadık'a (a.s) Yüce Allah'ın şu ayeti hakkında sor-dum: "(Yahudiler) Allah'ı bırakıp, hahamlarını ve (Hıristiyanlar ise) rahiplerini rab edindiler." Bunun üzerine İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurdu:

أَمَا وَ اللهِ مَا دَعَوْهُمْ إِلَى عِبَادَةِ أَنْفُسِهِمْ وَ لَوْ دَعَوْهُمْ مَا أَجَابُوهُمْ وَ لَكِنْ أَحَلُّوا لَهُمْ حَرَاماً وَ حَرَّمُوا عَلَيْهِمْ حَلالاً فَعَبَدُوهُمْ مِنْ حَيْثُ لاَ يَشْعُرُون

"Allah'a and olsun ki; onlar, insanları kendile-rine ibadet etmeye çağırmamışlardı. Eğer bunu yapsalardı insanlar onların davetlerini kabul etmezlerdi. Aksine onlar, Allah'ın helallerini haram ve haramlarını da helal etmişlerdir ve insanlar da bilmeden onlara ibadet etmişlerdir." [6]

"Câbir b. Yezid-î Cufî" de şöyle nakletmektedir: İmam Cafer Sadık'a (a.s) Yüce Allah'ın şu ayeti hakkında sordum: "(Yahudiler) Allah'ı bırakıp, hahamlarını ve (Hıristiyanlar ise) rahiplerini rab edindiler." Bunun üzerine İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurdu:

أَمَا إِنَّهُمْ لَمْ‌يَتَّخِذُوهُمْ آلِهَةً، الاَّ أَنَّهُمْ أَحَلُّوا حَلالاً فَأَخَذُوا بِهِ وَ حَرَّمُوا حَرَاماً فَأَخَذُوا بِهِ فَكَانُوا أَرْبَابَهُمْ مِنْ دُونِ الله

"Biliniz ki; insanlar onları ilah olarak kabul etmediler ama hahamların ve rahiplerin helal kılmış olduğu şeyleri helal ve haram kılmış olduğu şeyleri de haram olarak kabul ettiler. Bu şekilde onlar (hahamlar), Allah yerine insanların (Yahudilerin) rabbi oldular." [7]

-2 ﴿قُلْ مَا كُنْتُ بِدْعًا مِنَ الرُّسُلِ وَمَا اَدْرى مَا يُفْعَلُ بى وَلَا بِكُمْ﴾

"De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem." [8]

Bu ayetin tefsirinde iki görüş vardır:

Birinci Görüş: Allah'ın peygamberi Muhammed (s.a.a); Allah'ın, risaletini onun vesilesiyle kendi kavmine tebliğ ettiği ilk peygamber değildir.

İkinci Görüş: Bu ayetten kastedilen mana şudur: Bu Peygamber'in (s.a.a) söz ve davranışları, geçmiş peygamberlerin söz ve davranışlarında olmayan bir şey değildir.

"Merhum Allâme Tabatabai" ikinci görüşü tercih etmekte ve şöyle yazmaktadır: "Birinci mana, ayet-lerin siyakları (ifade tarzı) ile uyuşmamaktadır… İkinci görüş daha uygundur. Buna göre, ayetin manası şöyledir: De ki: Benim söz ve davranışla-rımda geçmiş peygamberlerle hiçbir farklılığım yoktur. Aksine ben de onlar gibi bir beşerim ve beşeriyetin özellikleri, onlarda olduğu gibi bende de vardır. Onların yaşamlarında izledikleri yol ve yöntem, benim de yol ve yöntemimdir."[9]

-3 ﴿قُلْ اَرَاَيْتُمْ مَا اَنْزَلَ اللّهُ لَكُمْ مِنْ رِزْقٍ فَجَعَلْتُمْ مِنْهُ حَرَامًا وَحَلَالًا قُلْ اللّهُ اَذِنَ لَكُمْ اَمْ عَلَى اللّهِ تَفْتَرُون﴾

"De ki: Allah'ın size indirdiği rızıktan bir kısmını helâl, bir kısmını da haram bulmanıza ne dersiniz? De ki: Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?" [10]

Maide Suresi'nin 103. ayeti de müşriklerin amellerini açıklamaktadır. Onlar, ya azaltarak ya da ekleyerek tahrifte bulunuyorlardı. Allah'ın onlara rızık olarak helal kıldığı şeylerin bazılarını haram ve bazılarını da helal sayıyorlardı…

Onlar Bâhire[11], Sâibe[12], Vasîle[13], ve Hâm'ı[14] Allah'ın emri olmadan haram sayıyorlardı.[15]

-4 ﴿وَلَا تَقُولُوا لِمَا تَصِفُ اَلْسِنَتُكُمُ الْكَذِبَ هـذَا حَلَالٌ وَهـذَا حَرَامٌ لِتَفْتَرُوا عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ اِنَّ الَّذينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُون﴾

"Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak «Bu helâldir, şu da haramdır» demeyin, çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler." [16]

Bu ayet de Yüce Allah'a iftira atmanın ve yalan uydurmanın haram olduğuna delalet etmektedir.

-5 ﴿قُلْ مَا يَكُونُ لى اَنْ اُبَدِّلَهُ مِنْ تِلْقَای نَفْسى اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحى اِلَیَّ اِنّى اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّى عَذَابَ يَوْمٍ عَظيمٍ﴾

"De ki: Onu kendiliğimden değiştirmem, benim için olacak şey değildir. Ben, bana vahyolunandan başkasına uymam. Çünkü Rabbime isyan edersem elbette büyük günün azabından korkarım." [17]

 Bu ayet aslında Allah'ın, müşriklerin

﴿ائْتِ بِقُرآنٍ غَيْرِ هـذَا اَوْ بَدِّلْهُ﴾

"Ya bundan başka bir Kur'an getir veya bunu değiştir!" [18] şeklindeki önerilerine bir cevap niteliğin-dedir. Yani Yüce Allah ayette şöyle cevap vermek-tedir: "De ki; benim böyle bir yetkim yoktur ve elbette açık ayetleri kendime göre değiştirmeye de hakkım yoktur. Çünkü bunlar, benim sözlerim değil, aksine Yüce Allah'ın, uymam için emretmiş olduğu ilahi vahiylerdir ve ben de hiç şüphesiz Yüce Allah'ın emirlerine karşı itaatsizlik yapacak değilim. Çünkü itaatsizlik ettiğim takdirde O'nunla mülakat edeceğimiz o büyük azap gününden korkmaktayım.

Bu ayet, aynı şekilde vahiy kanalıyla bizlere ulaşan ilahi emirlerin mukaddes oluşuna, bu nassın tahrif edilmesi veya değiştirilmesinin çok tehlikeli bir iş olduğuna ve bu işi yapan kimsenin de helak olma ve zarara uğramanın eşiğinde bulunduğuna açık bir şekilde delalet etmektedir.

-6 ﴿ وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرى عَلَى اللّهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِايَاتِه اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ ﴾

"Yalan sözlerle Allah'a iftira edenden veya O'nun âyetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir! Şüphe yok ki, zalimler kurtuluşa ermezler!" [19]

Yalancılık, helak edici günahlardan birisidir ve Yüce Allah, yalan söyleyen kimseleri cehennem ateşi ile tehdit etmektedir. Bu kötü amel, bütün şerlerin anahtarıdır ve bidat ise yalancılığın en kötü parçasıdır. Çünkü bidat, Allah'a ve Peygamber'e (s.a.a) yalan isnat etmek ve Yüce Allah'ın emretmiş olduğu ve Peygamber'in (s.a.a) tebliği için görevlendirildiği ve uğrunda cihat ettiği bu dinin kanunlarını tahrif etmektir.

Bidat çıkartan kimse, bir taraftan Allah'a yalan isnat ederek ve iftira ederek ve hakkında bir delil ve hüküm olmayan konuları dinden sayarak kendisini Yüce Allah'ın karşısında karar kılmakta ve diğer taraftan da kendi heva ve hevesini takip ederek Allah'ın dininde ekleme ve çıkartmalar yapmaktadır; dinde olmayan şeyleri dine eklemekte ve dinde olan bazı şeyleri de dinden çıkartmaktadır. Bu işi, Allah'ın haramlarını helal ve helallerini de haram kılarak gerçekleştirmektedir ve Allah'ın razı olmadığı sözleri insanların zihinlerine yerleştirmektedir. Bu doğrul-tuda bahsimiz olan ayet, eleştirisel soru kalıbı ile böylesi kimseler hakkında nazil olmuştur: Yalan sözlerle Allah'a iftira edenden veya O'nun âyetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir!"

Aynı şekilde başka bir ayet de ağır bir tehditle nazil olmuştur:

﴿وَمَا ظَنُّ الَّذينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ يَوْمَ الْقِيمَة﴾

"Allah'a karşı yalan uyduranların, kıyamet günü hakkındaki zanları nedir?" [20]

Bahsimiz olan ayetin son kısmı, kesin olan ya da şüphesi olmayan ebedi ve şiddetli bir azapla uyarmaktadır: "Şüphesiz ki, zalimler kurtuluşa eremez."

Bu gerçeği şu ayette de açık bir şekilde görebiliriz:

﴿اِنَّ الَّذينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَ﴾

"Şüphesiz, Allah'a karşı yalan uyduranlar, kutru-luşa eremezler." [21]

Burada dikkat edilmesi geren konu, bu ayetlerin, bazı durumlarda direkt olarak bidatten bahsetmesi ve bazı durumlarda da dolaylı olarak, dine bir şey eklemek veya ondan bir şey eksiltmek yolu ile yapılan değişikliklere işaret ederek bidate değinilmiş olmasıdır.
 
DİPNOTLAR
[1]-Tevbe, 31.
[2]-Kurrâ, kâri (okuyan) kelimesinin çoğuludur. Kurrâ'dan maksat, Kur'an'ı okumada ve tefsir etmede yetenekli olan kimselerdir. (Mütercim)
[3]-Bkz: Camiu'l-Beyân fi Tefsirî'l-Kur'an, Taberî, c.10, s.80.
[4]-Adiy, o zaman henüz Hıristiyandı. (Mütercim)
[5]-Mecmau'l-Beyan fi Tefsiru'l-Kur'an, Tabersî.
[6]-Usul-u Kâfî, c.2, s.398.
[7]-Nuru's-Sakaleyn Tefsiri, c.2, s.209.
[8]-Ahkaf, 9.
[9] -el-Mizan fi Tefsiri'l Kur'an, c.18, s.19.
[10]-Yûnus, 59.
[11]-Bâhire, beş defa doğum yapmış ve beşinci yavrusu dişi, bir rivayete göre de erkek olan hayvana denmektedir.
[12]- Sâibe, on iki ve bir diğer rivayete göre ise on tane yavrulayan deveye denmektedir.
[13]-Vasîle, yedi defa yavrulayan koyuna denmektedir. Bir rivayete göre ise ikiz doğuran koyuna denmektedir.
[14]-Hâm, dişi hayvanları çiftleştirmek için kullanılan erkek hayvana denmektedir. Bu hayvandan on defa istifa ettiklerinde ve her defasında sperminden bir yavru olduğunda şöyle demekteydiler: Bu hayvan arkasını kollamaktadır. Yani bu hayvana hiç kimsenin binmeye hakkı yoktur. Tefsir-i Numune, c.5, s.103. (Mütercim).

[15]-Bu ayette, Arap toplumunda yaygın olan yersiz dört tane bidate işaret edilmektedir. Onlar, hayvanların bazılarına isim koyarak etlerini yemeyi yasaklamaktaydılar.
[16]-Nahl, 116.
[17]-Yunus, 15.
[18]-Yunus, 15.
[19]-En'âm, 21.
[20]-Yûnus, 60.
[21]-Nahl, 116.

   a. Bidatin üç temel şartı vardır:

1-) Dine bir şey eklemek veya ondan bir şeyi eksiltmek şeklinde olmalıdır.

2-) Hiçbir dini dayanağı olmaması gerekir.

3-) Toplumda şer'i bir hüküm olarak tebliğ edilerek yaygınlaştırılmalıdır.

b. Bidat, sonradan ortaya atılan tehlikeli ve saptırıcı bir iştir ve her sapkınlığa düşenin de yeri cehennem ateşidir.

c. Bidat, bir taraftan beğenilmeyen bir iş ve diğer taraftan da bidat çıkartan, nefret edilen bir kimsedir. Bu yüzden, Kur'an ve sünnette; bidatten, bidat çıkartanlardan ve onların saptırıcı sözlerinden kaçınmanın gerekliliğine dair uyarılar vardır.

d. Bidat çıkartmanın, dinde ve Müslümanlar arasında kötü ve yıkıcı etkileri vardır. Bu yüzden din âlimlerine, Allah'ın onlara bu hususta vermiş olduğu görevlerini yerine getirmek için toplumda sahneye çıkarak ilimlerini ortaya koymaları farzdır. Eğer böyle yapmazlarsa Allah'ın lanetine müptela olacaklardır. Çünkü âlimlerin sessiz kalmaları, halkın, âlimlerin bu bidatlere razı olduklarını veya bu amelin bidat olmadığını ve dini bir dayanağının olduğunu zannetmelerine ve bidatle mücadele eden kimselerin yalnız kalmasına ve halkın bu bidatler içinde kaybolmalarına neden olmaktadır. Sonuç olarak da iş öyle bir yere gitmektedir ki bidat sünnetten ayırt edilemeyecek bir duruma gelecek hatta bundan daha kötüsü bidat sünnet olarak tanınacaktır.

Muttaki Hindî'nin nakline göre Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

لا يَذْهَبُ مِنَ السُّنَةِ شَيٌ حَتّى يَظْهَرَ مِنَ الْبِدعَةِ مِثْلُهُ، حَتّى تَذْهَبَ السُّنَّةُ وَ تَظْهَرَ الْبِدْعَةُ... فَمَنْ أحْيَا مَيْتاً مِنْ سُنَّتِي قَدْ اُمِيتَتْ كَانَ لَهُ أجْرُهَا وَ أجْرُ مَنْ عَمِلَ بِهَا مِنْ غَيْرِ أنْ‌ يُنْقَصَ مِنْ اُجُورِهِمْ شَيْئاً؛ وَ مَنْ أبْدَعَ بِدْعَةً كَانَ عَلَيْهِ وِزْرُهَا وَ وِزْرُ مَنْ عَمِلَ بِهَا لا‌يُنْقَصُ مِنْ أوْزَارِهِمْ شَيْئاً

"Yerine bir bidat gelmediği sürece bir sünnet yok olmaz ve öyle bir yere varır ki hiçbir sünnet kalmaz ve her yerde bidatler ortaya çıkar… Kim, benden sonra öldürülmüş sünnetlerimden bir sünnetimi diriltirse, o sünnetle amel edenlerin sevablarında hiçbir eksiklik olmaksızın aynısı ona da verilir. Kim de bir bidat çıkarırsa, o bidatle amel edenlerin günahlarından hiçbir şey eksilmeksizin aynı günah ona da yazılır." [1]

Peygamber (s.a.a) aynı şekilde önceki hadise benzer ifadeyle şöyle buyurmaktadır:

يَأْتِي عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ وُجُوهُهُمْ وُجُوهُ الآدَمِيِّينَ وَ قُلُوبُهُمْ قُلُوبُ الشَّيَاطِينِ ... السُّنَّةُ فِيهِمْ بِدْعَةٌ وَ الْبِدْعَةُ فِيهِمْ سُنَّة.

"İnsanlara öyle bir zaman gelecek ki yüzleri insan yüzüdür ama kalpleri, şeytan kalbidir… Sünnet onlar arasında bidat ve bidat ise onlar arasında sünnet sayılmaktadır." [2]
 

[1]-Kenzu'l-Ummal, c.1, s.222.

[2]-Camiu'l-Ahbâr, Muhammed b. Muhammed Sebzevarî, s.355.

http://caferider.com.tr/allah-kelaminda-ve-hadisler-isiginda-inceleme_m3299.html