06-09-2020 tarihinde eklendi
Özgündüz: “Zeynebiyeliler! Biz Sözleşmişiz, Zeynebiye Her Şeyimizden Önemlidir”
Zeynebiye Camii ve Kültür Merkezi'nde; Türkiye Caferileri Lideri Selahattin ÖZGÜNDÜZ, 02 Eylül 2020 Cuma günü hutbesinde gündemi değerlendirdi.

Zeynebiye Camii Kültür Merkezi’nde Cuma namazına katılan cemaate, Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz de sık sık sosyal mesafeye dikkat idilmesini dile getirdi. Özgündüz Cuma hutbesinde şunları söyledi: “Denir ki: “Hz. Fatima biat etmedi, küskün gitti o gün ki iktidara.” Diyebilir misiniz ki: “Hz. Fatima, Peygamberimizin kızı, imansız gitti?” haşa. Diyebilir misiniz? Burayı herhalde geçen ki İmam’ın üçü konuşmasında anlayamadınız.
 
 Kimse, “Fatima-i Zehra cahiliye ile ölmüştür.” Diyemez, Şia veya Sünni fark etmez. Çünkü Buhari de dahil bir sürü Eh-i Sünnet kaynağı, Ayşe Ümmül Müminin’den şu hadisi nakletmiş: “Fatima değil cennete gitmek, cennetlik bütün kadınların şahıdır. Peygamber’in parçası, benzeri, kopyası…” peki öyleyse onun İmam-ı Zaman’ı kimdi?
 
 Dönemin iktidarı değildi çünkü onlara biat etmedi, küskün gitti. Onun İmam-ı Zaman’ı kim ise benimki de odur. Şia veya Sünni bir âlim olarak, “Resulullah’ın kızı Fatima cahiliye ile öldü” diyebilecek bir Müslüman var mı? Yok. Öyleyse, o gün ki iktidara da biat etmediğine de göre onun imamı kimse hak imam odur demek ki.  Böyle bir sonuç almak istemiş Allame Emini. Ki âlimler de hakikaten cevap verememişler, sükût etmişler. Ben empati yaparak düşündüm; onun yerine ben olsaydım ne yapardım diye düşündüm hakikaten ben de cevap veremezdim. Zaten imamet noktasındaki görüşe delildir bu konu. Fatima-i Zehra başlangıçtır. 
 
 Fatima-i Zehra’nın imamı kimse o doğru imamdır. Çünkü onun imamı, Peygamber’in imamı nasıl tarif ettiğini en doğru Fatima bilir değil mi? Ama Fatima zamanının iktidarına biat etmemiş, imamsız da gitmemiş, peki kimdi Fatima’nın imamı? Tabi ki Ali ibni Ebu Talip’ti. İşte böyle bir sonuç çıkıyor. Kabul etmiyorsan sen söyle kimdi?
 
  Müslümanlar, Ehl-i Sünnet ’in de sahih kaynakları da diyor ki: “İmamsız giden imansız gider.” Fatima imansız gitmediğine göre, dönemindeki iktidara da biat etmediğine göre demek ki ölçü iktidarda olmak değil; İslam standardına uygun olmak. Fatima bu standarda kimi uygun gördü? Döneminin iktidarını uygun görmedi, Ali ibni Ebu Talip iktidarda olmamasına rağmen Fatima hayattayken Resulullah’tan sonra kime iktida etti, kimi imam seçtiyse bizim için de o geçerlidir. 
 
 İkinci mesele, bir Aşura geçirdik. Tabi ki sıkıntılı bir dönemde devleti, bölgemizin mülkü amirlerini sıkıntıya sokmamak için elimizden gelen gayretimizi gösterdik. Onlar da bizim yas merasimlerimizi, Aşura’ya kadar ve Aşura gününü huzur içerisinde geçirmemiz için gayret gösterdiler, hassasiyet gösterdiler. Hepsine teşekkür ediyorum; kaymakamımıza, valimize, emniyetimize, belediyelerimize… Ayrıca takdir edersiniz ki (Allah daha güzelini yapmasını nasip etsin) yine de en güzel, en anlamlı, Hüseyni misyona uygun Aşura’yı siz Zeynebiyeliler yaptınız. Allah o sancağı omzunuzdan almasın. Ve Resul-ü Ekrem yanında yüzünüz ak olsun. Peygamber’imiz (s.a.v) ile hemhal oldunuz, hemdert oldunuz. Onun Hanedan-ı Celile’siyle hemhal oldunuz, hemdem oldunuz. Allah kabul etsin inşallah.
 O rahmetli Hilal hocanın bir sözü vardı, işgal arayanlar için: “Muhannet adam hep gül dibinde tükürük aktarır, arar.” 
 
 Gülün güzelliğinden, kokusundan faydalansana. Evet, işi idare edenler, organizasyonu yapanlar onlar kendi işlerini eleştirel bakışla “Daha güzel yapabilir miydik?” diye eleştirebilirler. Ama Mümin, dünyada daha güzelini yapan varsa sen de gel organizasyona de ki: “Filan yer ne kadar güzel yapıyor siz de öyle güzelini yapın.” Ki en güzelini yapıyorsak, bu mükemmel demek değildir; görecelidir. Diğerleri de demek ki bizden beter yapıyor. En kötüsünü kim yapıyor? En kötüsünü içeriği ne olursa olsun İstanbul’da, Aşura’ya tefrika ve fitne sokandır. Bölücülük yapandır. Bir programın ihtişamı sadece muhtevasıyla değil, yani çok güzel muhtevası olabilir ama dinleyeni yok, geleni yok, dört duvar arasında yapılır program. Bu konuşmanın çok muhteşem olmasına neden olur, programın muhteşem olduğunu göstermez. Bu demektir ki programın ihtişamının ölçülerinden biri de o programın taraftarıdır.
 
 Sen bundan otuz sene önce üç yüz bin kişiyle yapılan Aşura’yı eğer çeşitli hındıklarla parçalıyorsan, Hüseyni Aşura’yı cılızlaştırıyorsan o yaptığın Aşura’nın muhtevası ne olursa olsun sen fitnecisin. Yüz binleri bölme, o ihtişam ortaya konulsun ki bu dünyayı cezbetsin. Dikkatler Hüseyin’in Aşura’sında olsun. En kötüsü Aşura’ya fitne sokmaktır. 
 
 En iyisi; kıt imkanlarla, çok zengin olmayan, başladığı döneme bakınca hiç zengini olmayan bir topluluğun UNESCO’nun da dikkatini çekip en nitelikli Aşura Merasimi’ni yapan Zeynebiyeliler’in yaptığı Aşura’dır. En güzeli budur. Dostta bunu böyle kabullendi, düşmanda. Buna şükredelim ama Allah’tan isteyelim daha güzelini bize yapmayı nasip etsin. Kötünün iyisi olmak değil, böyle bir hedefimiz olsa biz yerimizde sayacağız. Kötünün iyisi olmak marifet değil. İyinin de iyisi olmak marifettir. Bu topluma yakışan da iyinin iyisini yapmaktır. Bu nokta da tabandan tavana baskı olması lazımdır. İyinin iyisi olun. İyi yoksa siz mükemmelleşin. Mesafeyi daha da açın, çıtayı daha da yükseltin. O ki Hüseyin adına, o ki Resul-ü Ekrem adına bir program yapıyorsanız o en güzel olmalı. Resulullah ve hanedanına yakışan budur.
 Rahmetli şehir Mutahhari’nin bir sözü var: “Aşura Matem Merasimi’ne o kadar hurafat katılmıştır ki onları arındırmak için o hurafeleri yazsak ciltler dolusu kitap lazım.” İşte o kadar hurafe doldurulmuştur. İşte Zeynebiye Aşura’sını en nitelikli ve en güzel Aşura Merasimi olarak ortaya çıkaran bu nokta olmuştu. Olabildiğince hurafelerden arındırılmış, gerçek, Hüseyni Aşura’ya yakın olma gayreti içerisinde olmuştur. Zeynebiye Aşura’sının en güzel yanı bu olmuştur. Mümkün derecede hurafelerden arındırılmış gerçek Hüseyin, gerçek direnişi halka sunulmaya çalışılmıştır. Başından beri gayret bu yönde olmuştur, Allah bundan döndürmesin. 
 
 Eğer bunu Erdebil’de yapsanız, garezleri yok. Onlar da kendi dünyalarına münhasır. “Kamasız, zincirsiz Aşura mı olurmuş?” derlerdi. Orijinali, orijinale yakını nasıl olur Aşura’nın? Hurafelerden arınmış olandır. Peki hurafesiz olanı nasıl olur? Eğer İmam Hüseyin’den sonraki dokuz imam olmasaydı hakikaten bu noktada sıkıntımız olurdu.
 
 Dokuz imamımız nasıl yapmış? Hanımı, uşaklarıyla beraber zincirler alıp kendi sırtlarını mı dövmüşler? Eğer öyleyse standart odur demek ki. Veya kamayla aynı şekilde. Masumlarım yaptığı hüccet değil midir bizim için? İmam Hüseyin (a.s)’ın bütün harekâtını gözlemleyen ve şahit olan öz oğlu İmam Zeynelabidin (a.s), İmam Hüseyin’den sonra kimi otuz beş, kimi kırk sene yaşadı diyor. Hep ağlar geçti, bu kayıtlara geçmiştir. Önüne su geldiğinde gözlerinden yaş akıyordu. Bir kurban kestiklerinde, bir hayvanı boğazladıklarında bile dikkatini çekip “Ona su verdiniz mi?” diye sorardı. Bu kayıtlara geçmiştir. Ama kendini dövmüş müydü, oğulları, hizmetkarları kendilerini dövmüşler miydi? bol sayıda hizmetkarları vardı. Bu hizmetkarları Yezid, Mervan döneminde nasıl eğitecekti? Köle olarak topluyordu, eğitiyordu, bayramda da azat ediyordu. Bir düşünün her bayramda otuz kişi, kırk kişi eğitip azat ediyor, mezun ediyor desek daha doğru olacak. Otuz beş senede bir ordu olur bu. İmam eğitiminden geçmiş bir ordu. Peki o mezunlardan kendini döven var mı? Yoktu.
 İmam Muhammed Bagır (a.s)’ın da birçok rivayete göre Kerbela’da dört yaşında olduğu hatta Aliasgar’ın kanını İmam Hüseyin göğe attığında bir damlasının bile yere dönmediği rivayet eden odur. O kendini zincire vurmuş mudur? Hiçbir kaynak var mıdır bu konuda? Yok. Standart budur işte, ona bir şey ekledin mi o hurafe olur. Peki böyle toplantılar yaptı mı? Yok. Çünkü böyle toplantılar yapsaydı, o dönemki devlet anında müdahale ederdi. Demokrasiden anlamazdı. 
 
Ehl-i Beyt taraftarlığı yaparken iki ölçüyü kaçırmayın. Üst tavan üluhiyettir, Ehl-i Beyt’i üluhiyet tavanına çıkarmayın, yasak. Ehl-i Beyt bunu yasaklamış “İlahlaştırmayın bizi” demişler. 
 Allah Kur’an’da yaratılmışların en büyüğü Muhammed Mustafa (s.a.v) için “Sen de ölümlüsün, onlarda. Herkes. Allah’tan başka herkes ölümlüdür.” Demiştir. 
 
 “Şehitler ölmez, vatan bölünmez.” Milletimizin sloganı, ama sen anladın mı bu söz ne demek? O halde Ehl-i Beyt’e mahsus bir şey değil. O, bu demek değil. Ölümü tatmış, bedensel anlamda ölmüş ama farklı bir anlamda “Diridirler.” Allah Kur’an’da diyor ki: “Onlar diridirler ölü sanmayın, ölü demeyin.” İki ayet var bu konuda. “Ama siz anlamazsınız.”  Odur ki birisinin bu diriliğe izah getirmesi de tam ifade olamaz. Çünkü Allah diyor: “Siz anlayamazsınız.” 
 
 Kısaca Ehl-i Beyt’i ilahlaştırmayacaksınız. Ama diğer yandan zelil etmeyeceksiniz. Alt taban da budur. Aşağılık sıfatlarla da sıfatlandırmayacaksınız. “Zillet Ehl-i Beyt’ten uzaktır.” Bu, Hüseyin’in sloganıdır. 
 İşte Hz. Hüseyin (a.s)’ı Merhum Şehit Mutahhari’nin de dediği gibi kimisi zelil etti, trajediyi yükseltmek için. Kimisi de ulaşılmaz etti. Beşer üstü bir şeyse ben onu nasıl örnek alabilirim ki? Hz. Muhammed yerine melek gönderilseydi diyebilirdiniz ki: “Melekte şehvet yok, nefsani duygular yok, acıkmak yok.” Onunla benim imtihanım bir olamaz ki ben ona nasıl uyayım. O da bizden birisi ama kemalat seyrinde en zirveye ulaşmış. Sen de yap, en azından o gayret içerisinde ol. Ulaşılmaz kılanlar da yanılgıdadır çünkü eğer ulaşılmazsa bizim nasıl idolümüz, örnek almamız gereken kişi olabilir ki? Bana idol gönderilmişse benden olsun, benimle aynı şartlarda olmayanla ben yarışamam ki?
 
 İmamları beşer üstü yapıp idol olmaktan çıkarmakta yanlıştır. Beşer üstüyse o benim idolüm, örneğim olamaz. Çünkü onu örnek alamam, türümüz farklı. Zelilse de zelil gelip onurlu insanlara imam olamaz. Bu kadar basit. Kimisi zelil etti, o da büyük yanlıştır. Kerbela kahramanlarını; kadın, erkek, iri, ufak zelil etmeye kimsenin hakkı yok. Mazlum olmak, zelil olmak demek değildir. Mazlumla münzelim arasında da fark var. Münzelim zulmü kabullenmiş, tepkisiz kişidir. Haydar-ı Kerrar ise mazlumdur, hem de Hayber’de; en güçlü olduğu yerde. Kırk kişinin yerinden zor oynattığı kale kapısını, altı pehlivanın açıp, örttüğü kapıyı alacak eline; bir de köprü edecek… Ali mazlumdu. Hendek’te mazlumdu. Sıffin’de mazlumdu, Cemel’de mazlumdu. Güçlü olmak, mazlum olmamak demek değil. Mazlum demek haksızlığa uğrayan demektir. Ona karşı savaşan zulmediyor, yense de yenilse de. O da onunla meşgul olmakla mazlumdur. Bırakın ilminden, irfanından, hikmetinden faydalanmayı siz onu savaşla meşgul ediyorsunuz. Bu hikmet pınarından insanlık faydalanıp, gelişmesini tamamlaması gerekirken onu savaşlarla meşgul ediyorsunuz. Tarihin en mazlumu Ali ibni Ebu Talip (a.s)’dır. Güçlü olmak, mazlum olmaya engel değil. Biz zayıfa mazlum diyoruz, yanlıştır. Öyle mazlum var ki ince yılan misali, haset, kin, fitne doludur. Resul-ü Ekrem mazlumdu ama zelil değildi, zayıf değildi. Karıştırmayın. 
 
 Siz bu ölçütlerle en güzel Aşura’yı yaptınız ki; saniyesi iki yüz dolardan altyazı olarak özel kanallarda dahi izin verilmeyen Aşura, Çankaya Köşkü’nde Riyaset-i Cumhur’un huzurunda iki saat Aşura merasimi tutup, mersiye okunmaya çok büyük bir mesafedir değil mi? Kabul edildi çünkü doğru metot kullanıldı. Dünya çapında kabul gördü. Bu sene duygularımıza tercüman olduğun için Sayın Cumhurbaşkanımıza da teşekkür ediyorum. Hz. Hüseyin, hepimizin sahip çıkması gereken bir değerdir.
 Size de kendime de takvayı tavsiye ediyorum. Takvalı adam yalancı olmaz, söz taşıyan olmaz, hak yiyen olmaz. Allah hepimize takvayı nasip etsin.
 Azizlerim; ülkemiz ve İslam alemi yüzlerce yıldır zalimlerin, kafirlerin entrikasıyla karşı karşıyadır. Ehl-i Beyt’i tanıyanı, ondan koparamazsınız. Ali’yi tanıyanı Ali’den koparamazsınız, Hüseyin’i tanıyanı Hüseyin’den koparamazsınız. Gizli servisler anladı bizleri Ehl-i Beyt’ten koparamayacaklarını, inançlarımıza hurafe katarak, Ehl-i Beyt’i zelilleştirerek bizleri koparmaya çalışıyorlar. 
 
 Son günlerde Doğu Akdeniz’de, müttefiklerimiz olanlar da karşımızda yer almak suretiyle Rumları şımartıp bizi belaya sokmak istiyorlar. Tam bu sırada bir de Resul-ü Ekrem’e hakaret içerikli dergi Kur’an’a hakaret içerikli bir karikatür yayınlıyor. Tesadüf müdür dersiniz? Bu da Siyonist oyunudur bana göre. Hristiyan- Müslüman savaşı İsrail için ele geçmez nimettir. Şii-Sünni savaşı da aynı şekilde İsrail’in çok istediği şeylerdendir. Bu oyunlara gelinmemeli.
 Son zamanlarda durup dururken bizim cemaatin içine de fitneler sokulmak isteniyor. Azizler, Zeynebiyeliler biz sözleşmişiz. Zeynebiye her şeyimizden önemlidir, bunda sözleşmedik mi? Kabile meselesi yapmayın. Ancak ne yazık ki her kavimde, her ailede sapık, kopuk da vardır. Onlar o fitnelerine ailelerini de sürüklemeye de çalışırlar ne yazık ki çoğu zaman o aile de oyuna gelir. Yapmayın. Ama sen onu bir türlü Hüseyin’in yanına çekemiyorsun. Sen onu doğruya çekemiyorsun, o seni yanlışına çekebiliyor bu oyuna gelmeyin. Bu son olayda da öteden beri hep Zeynebiye konusunda taşın altına elini koyarak kahrını çeken ailelerden biri de Şahintekinler’dir. Bugün de öyle bir oyuna çekilmek istendiler ama onlar “Yok. Ya siz de adam olun gelin yanımıza ya da hangi cehenneme giderseniz gidin, biz Zeynebiyeliyiz.” dediler. 
 
 Aktaş köyü, Azerbaycan destesiyle… bakın şeytan nasıl dolaşıyor etrafımızda. İkisi de bizim canımız, ciğerimizdir. Burada sine vuran, senle beraber olanı dışlamak bizim haddimize değil. Ata yurdumuzdan gelenlerdir, akrabamızdır onlar bizim.
 Allah sizi var etsin. Allah ülkemi, milletimi ve camiamı bütün afet ve belalardan, şeytan oyunlardan muhafaza buyursun.” dedi. 
  
http://caferider.com.tr/-ozgunduz--zeynebiyeliler-biz-sozlesmisiz-zeynebiye-her-seyimizden-onemlidir_h24696.html