Ana Sayfa İç Gündem Ülke Gündemi Dünya Gündemi Kütüphane Etkinlik Kültür -Sanat- Bilim Haber - Analiz Caferider
Hz. Peygamber'in (sav) Medine'deki Son Hutbesi
Paylaşım :
Mail Yazdır Yorum Yaz 0 Yorum
10-01-2014 16:13 - 2858 Okunma

 Bismillahirrahmanirrahim

Bu, Resulullah (s.a.a)’in kötü ameller hakkında buyurduğu hutbenin tercümesidir. Bu hadis Şeyh Saduk’un “İkabl’ul- A’mal” kitabından tercüme edilmiştir.
Şeyh Saduk (İbn-i Babeveyh Ebu Cafer Muhammed ibn-i Ali ibn-i el Huseyn-i Kummî) (r.a) Hicri 381 de vefat etmiştir.

Bu hutbeyi Muhammed b. Musa b. Mütevekkil (r.a), o da Muhammed b. Cafer’den, o da Musa b. İmran’dan, o da amcası Hüseyin b. Yezid’den, o da Hammad b. Amr-i Nasibi’den, o da Ebu’l- Hasanî Horasani’den, o da Meysere b. Abdullah’dan, o da Ebu Aişe-i Sa’d’dan, o da Yezid b. Ömer b. Abdulaziz’den, o da Ebu Seleme b. Abdurrahman’dan, o da Abdullah b. Abbas’tan... şöyle nakletmiştir:

Allah’ın elçisi vefatından bir kaç gün önce bize bir hutbe okudu. Bu hutbe Hazretin Medine’de irat ettiği en son hutbesi idi. Nitekim bu hutbeyi buyurduktan kısa bir müddet sonra Allah’ın rahmetine kavuştu. Allah’ın Resulü bizlere öyle bir şekilde vaaz etti ki gözler dolmaya, kalpler çarpmaya, bedenler titremeye ve sinirler gerilmeye başladı. İlk önce Bilal’a halkı çağırmasını söyledi. Herkes toplandıktan sonra O Hazret evinden gelip minbere çıktı. Önce üç defa; “Ey insanlar, öne doğru gelin, arkanızda olanlara da yer açın” diye buyurdu.

Herkes boş yer kalmayacak şekilde öne gelip birbirlerinin yanında oturdular. Halk arkalarına baktıklarında hiç kimseyi görmemişlerdi. Yine “Ey insanlar! Yakına gelin, başkalarına da yer verin” diye buyurdu. Birisi: “Ya Resulellah kimin için yer açalım” dedi. O da; “Meleklere yer açın. Zira onlar önünüzde ve arkanızda değil de sağınızda ve solunuzda olsunlar” diye buyurdu.

Birisi: “Ya Resulellah niçin onlar önümüzde ve arkamızda olmasınlar ki? Acaba onlar mı bizden üstün yoksa bizler mi onlardan üstünüz?” diye sordu. Resulullah (s.a.a) konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Hamd Allah’a mahsustur, O’na tevekkül edelim, O’ndan başka ma’bud olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve Resulü olduğuna şehadet edelim. Kötü huylarımızdan, kötü işlerimizden Allah’a sığınalım. Allah, kimin kılavuzu, yol göstericisi olursa hiçbir kimse o adamı yolundan alıkoyamaz ve saptıramaz; Allah her kimi de kendi haline bırakırsa o da kılavuzsuz kalır. ey insanlar! Bu ümmetin içerisinde (inançları engelleyen ve batıl şeyleri savunan) yalancı otuz kişi vardır. Onların ilki San’â ve Yemâme de ortaya çıkacaktır.
Ey insanlar! Kim “tevhid”e ikrar edip “Lâ ilahe illellah” kelimesini başka bir şey karıştırmadan halisane bir şekilde söyleyip Allah’a kavuşursa cennete gidecektir.
Hz. Ali b. Ebu Talip (a.s) ayağa kalkıp; “Anam babam sana feda olsun Ya Resulellah, bu kelimeye hiç bir şey karıştırmaksızın nasıl halisâne söyleyebiliriz? Onun haddini tanımamız için bize iyice açıklayabilir misiniz?”

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular: “İnsan dünya için, mal toplama hırsı ve benzeri şeyler için bu kelimeyi söylememelidir. Böylelerin sözleri, iyi kimselerin sözleridir, ama amelleri zalimlerin ve kötü kimselerin işleridir. (Tevhide şehadet edip fisk-u fücur işlerin tümünü yaparlar). Öyleyse kim Alla’a kavuştuğunda “Lâ ilahe illellah” kelimesini söylerse Cennete gider. Eğer dünyaya bağlanıp ahireti terkederse de Cehenneme gider.

Kim bir mahkemede bir zalimi müdafaa etmeyi üstlenirse veya onun zulüm yapması için ona yardım ederse, ölüm meleği (Azrail) onun başının üzerine gelerek kendisine Allah’ın lânetini ve cehennemin ateşinde ebedi kalacağını bildirir. Bu onun için çok kötü bir kader ve sonuçtur.

Kim ihtiyacının giderilmesi için zalim bir hükümdarın yanında kendisini küçültürse ve ona boyun eğerse cehennemde onunla ayını yerde ve birlikte olurlar.
Kim bir hükümdarın zulüm etmesine kılavuzluk yaparsa, Hâman (Firavunun veziri) ile cehennemde beraber olur; onun ve zalim hükümdarın azabı, bütün cehennem ehlinin azabından daha şiddetli olur.

Kim bir zengine dünya malı arzusu ile hürmet eder veya onu severse, Allah-u Teala ona gazap eder ve cehennemin en aşağı tabakasında Karun ile bir yerde olur.
Kim riya, gösteriş ve şöhret kazanmak için kendisine bir ev yaparsa, kıyamet günü o evi, yerin yedin tabakasına dek onun omzuna yüklerler. Sonra o evi ateşte kızarılmış bir tasma gibi onun boynuna geçirirler; sonra da o halde onu cehenneme atarlar.”

Ey Allah’ın Resulü, riya ve ün kazanmak için nasıl yapar? dediğimizde şöyle buyurdu: “Şanından veya ihtiyacından fazla veya gösteriş ve diğerlerine iftihar etmek için bir ev yaparsa.”
Kim bir işçinin ücretinde Haksızlık yaparsa, Allah yaptığı amelleri kökten yok eder ve beş yüz yıllık yetişen cennettin kokusunu ona haram kılar.

Kim komşusunun bir karış yerini gasp ederse Allah teala kıyamet günü o gasp ettiği yeri, yerin yedinci tabakasına kadar ateşten bir tasma gibi onun boynuna geçirip onu cehenneme sokar.

Kim Kuran-ı öğrenir de kasten onu unutursa, kıyamet gününde zincir ile bağlanır ve eli olmaksızın Allah’ın huzuruna çıkar. Allah-u teala, öğrenip unuttuğu her bir ayet için ona bir yılan musallat eder.

Kim kur’an’ı öğrenip onunla amel etmez dünya sevgisi ve süsüne düşkün olup onu ahirete tercih ederse Allah’ın gazabına uğrar. Allah’ın kitabını arkalarına atan Yahudi ve Nasraniler ile de bir seviyede olur...

Kim Yahudi, Hıristiyan, Mecusi, hür veya köle olan bir müslüman veya herhangi bir müslüman veya herhangi bir hanımla haram yoldan temasta bulunursa Allah-u Teala, içerisinden yılanlar, akrepler ve ateş kıvılcımları çıkan Cehennem kapılarından üç yüz bin kapıyı onun kabrine açar. Bu şekilde kıyamete kadar yanar; ve bütün insanlar onun avret yerlerinin kokusundan ıstırap çekerler; yine o cehennem ateşine götürmelerine emredilen ve kıyamet gününe kadar bu kokuyla tanınır. Mahşer ehlinin hepsi bütün azap ve işkenceleriyle birlikte onun kokusundan eziyet çekerler. Çünkü bu, Allah’ın kötü işleri haram etmesinden dolayıdır. Hiç bir kimse Allah-u Teala’dan daha kıskanç olamaz. Fahişelik ve azgınlığı yasaklaması ve onlara hadd ceza tayin etmesi onun namus hakkında kıskanç olmasındandır.

Kim komşusunun evine baş vurarak bir kişinin avret mahalline veya bir hanımın saçına bakar veya onun bedeninden bir yerini görürse, dünyada halkın noksanlıklarını arayan münafıklar ile birlikte onu Cehenneme atmak Allah’ın üzerine hak olur. Allah onu rezil etmeyince o adam dünyadan gitmez ve Allah’ kıyamet gününde de halkın önünde onun avret mahallini ve noksanlıklarını aşikar edecektir.

Kim geçim sıkıntısından dolayı Allah’a kızar, mukadder olan rızka kanaat etmez, onun ve bunun yanında şikayet eder ve sabırlı olmazsa, ondan hayır bir iş Allah-u Teala’nın huzuruna yükselmez, kıyamet gününde de Allah’ı gazaplı olarak görür.

Kim gösteriş için bir elbise giyerse Allah-u Teala onu kabriyle birlikte cehennemin bir köşesinden aşağı atar; gökler yerler durduğu müddetçe de durmadan öyle aşağı düşer. Nitekim Karun da bir elbise giyip onunla başkalarına kibirlendi ve yere gömüldü, kıyamet gününe kader da öylece yere gömülür.

Kim gösteriş ve iftihar için helal parayla helal bir hanım alırsa, Allah-u Azze Celle ona zillet ve dalaletten başka bir sev vermez, o hanımdan aldığı zevk miktarınsa onu cehennemin bir kösesinde saklayıp daha sonra derinliği yetmiş yıl yol çeken bir çukura atar.

Kim bir hanımın mehrini vermez veya mehrine hıyanet edip veya onu ödemekte haksızlık yaparsa, Allah’ın yanında bu adamın hükmü, zina edenin hükmündedir. Kıyamet günü Allah ona der ki: “Kendi cariyemi evlendirdim, senden ahit aldım, sense benimle yaptığın ahde vefa etmedin. (Binaenaleyh) Allah-u Teala’nın kendisi o hanımın hakkını onda almaya vekil olur. Onun bütün sevapları, hanımın hakkının yerini dolduramaz, noksan gelir, bu durumda onu cehenneme götürmeleri emredilir.

Kim ettiği hak bir şahadetten dönüp onu inkar ederse, Allah-u Teala kıyamet günü bütün mahlukatın huzurunda etini kendisine yedirir; dilini çiğnenmiş bir lokmayı çevirdiği gibi ağzında çevirerek cehenneme vasıl olur.

Kimin iki hanımı olur yatmasında, nafakasında, malında o ikisinin arasında adaletsizlik yaparsa, cehenneme atılana dek kıyamet günü boynunda zincir ve bedeni arızalı, yani bedeninin her tarafı felç olarak haşr olur.

Kim haksızlık yaparak komşusunu incitirse Allah-u Teala ona cennetin kokusunu haram kılar ve onun kalacak yeri ise cehennem olur. Biliniz ki Allah-u Azze ve Celle komşuluk hakkından sual edecek ve kim komşuluk hakkına riayet etmez ve onu zayi ederse, biz m üslümanlardan olmayacaktır.

Kim fakir bir müslümana fakirliğinden dolayı ihanet eder ve onu hakir sayarsa şüphesiz Allah-u Teala’nın hakkını küçük saymıştır.
O fakiri kendisinden razı etmeyinceye kadar Allah-u Teala ona sürekli olarak gazap ve nefret eder; ve kim fakir bir müslümana ihtiram gösterirse Allah-u Teala’yı kıyamet günü, yüzüne güldüğü halde görür (yani Allah’ın razı olduğu makama erişir).

Kim dünya ve ahireti seçmek için serbest bırakılır da dünyayı ahirete tercih edip onu seçerse, kendisini cehennem ateşinden kurtaracak hiç bir sevabı kalmadığı halde Allah’ın huzuruna çıkar. Kim dünyayı terkedip ahireti seçerse kıyamet günü Allah’ın kendisinden razı olduğu bir halde Allah’ın huzuruna çıkar…

Kim bir malı, haram yoldan elde ederse Allah, onun sadaka, köle azad etmek, Hac ve Umre gibi hiçbir hayır amelini kabul etmez. Bu işler miktarınsa onun amel defterine günah kaydeder. Öldükten sonra o maldan her ne kadarı kalırsa, cehennem yolculuğunda ona azık olur. Kim ki bir haram mal bulur, Allah korkusundan o malı götürmezse, Allah’ın muhabbet ve geniş rahmetine nail olur; ve o kimsenin cennete götürülmesi emredilir.

Kim namahrem bir hanımla tokalarşırsa kıyamet günü elleri boynuna bağlı olarak haşr olur, sonra da cehenneme atmaları emredilir.

Kim namahrem bir hanımla şakalaşır veya oynaşırsa dünyada onunla konuştuğu her bir kelimeye karşılık binyıl cehenneme ateşinde hapsedilir.

Kim namahrem bir hanımla şakalaşır veya oynaşırsa dünyada onunla konuştuğu her bir kelimeye karşılık bin yıl cehenneme ateşinde hapsedilir. Eğer o hanım isteyerek kendisini onun ihtiyarına bırakır ve erkek de şeriatin izin vermediği bir yoldan onu kucaklar, öper veya onunla temasta bulunursa, ya da erkeğin ondan lezzet alması için şakalaşırsa erkeğe olan günah, o kadına da vardır. Eğer kadın razı olmadan erkek, zorla ondan herhangi bir zevk alırsa, her ikisinin günahı da erkeğin boynuna yüklenir.

Kim alış verişte bir müslümana hile yaparsa biz müslümanlardan değildir; kıyamet gününde yahudilerle haşrolur. Zira müamelede halka hainlik yapan bir kimse müslüman değildir.
Kim komşusunun ihtiyacı olduğu kab-kaşığı ondan esirgerse, Allah da kıyamet günü fal ve rahmetini ondan esirgeyip onu kendi başına bırakır;Allah Teala kimi kendi başına bırakırsa helak olur ve Allah da onun hiçbir özrünü kabul etmez.

Kimin kendisine eziyet eden bir hanımı olursa, eğer o hanım ömrünüm hepsini oruç tutar, geceleri ibadet eder, köleleri kölelik zincirinden kurtarır ve Allah yolunda sadaka verirse, Allah-u Teala onun ne namazını ve ne de hayır bir işini, kocasına yardım edip onu kendisinden razı etmedikçe kabul etmez;herkesten önca cehenneme dahil olan o kadın olur. Resulullah (s.a.a) daha sonra şöyle buyurdu: “Erkek de eğer kendi hanımına eziyet eder veya ona zulüm yaparsa aynı günah ve aynı azap onun için de sözkonusudur.”

Kim bir müslümanın yüzüne bir tokat vurursa, Allah kıyamet gününde onun kemiklerini birbirinden ayırır, daha sonra cehenneme ateşini ona musallat eder ve cehenneme gitmek için de boynunda zincir bulunduğu halde mahşere getirilir.

Kim kalbinde bir müslüman kardeşine karşı kin beslediği halde geceyi sabahlarsa veya onun hakkında kötü bir iş, veya hiyanet yapmayı düşünürse, geceyi Allah-u Teala’nın gazabıyla sabahlamış olur. Gündüz de yine tövbe edip o fikrinden dönene kadar böylece Allah’ın gazabında olur. Eğer bu halde ölürse, İslam dini ile dünyadan gitmemiş olacaktır.” Daha sonra Resulullah (s.a.a) üç defa tekrarlayarak şöyle buyurdu: Biliniz ki bir müslümana hile yapan kimse biz müslümanlardan olmayacaktır.

Kim zalim bir hükümdarın eline bir kırbaç verirse, Allah o kırbaçı, 60 bin zıra uzunluğunda (bir zıra 140 santimetredir) bir yılan şeklinde, ebedi kalacağı cehennemde ona musallat eder.

Kim bir müslüman kardeşinin arkasından dedi kodu yaparsa, orucu ve abdesti batıl olur. Eğer bu halde ölürse Allah’ın helal ettiğini haram saydığı halde ölmüştür.
Kim iki adamın arasında laf taşımak ve arabuzuculuk yapmak kastıyla adım atarsa Allah, kabirde onu kıyamete kadar yakacak bir ateşi ona musallat eder. Kabirden çıktığı zaman da Allah o şahisa, cehenneme gidene dek bedeninin etini ısıran sıyah bir ejderi ona musallat kılar.

Kim öfkesini sakinleştirip müslüman kardeşinin suçundan geçer ve sabrederse, Allah-u Teala ona bir şehidin mükafatını verir.

Kim fakır bir adama sertlik ve acı çektirerek zulmeder, onu aşağı ve hakir görürse, Allah; kıyamet günü o adamı cehenneme atana kadar büyüklüğü bir zerre kadar olan insan şeklinde haşr olur. Kim bir mecliste aynı din veya mezhepten ve aynı inançdan olan kardeşi hakkında kötü söz ve dedikodu işitip onu rededer ve onu savunursa Allah, dünya ve ahirette bin çeşit şer ve kötülüğü ondan geri çevirir. Eğer dedikoduyu işitip onu reddetmez, hatta hoşuna giderse, onun günahı ve cezası, dedikoduluk yapan kimsenin ve hakkında kötü söyleyen şahsın günahı ve cezası gibidir.

Kim namuslu bir kişiye veya bir kadına töhmet ederse Allah, onun hayır işlerini yok eder ve kıyamet günü 70 bin melek onu arkadan ve önden kırbaçla döverler; yılan ve akrepler onun bedenini ısırır, daha sonra da onu ateşe atmaları emredilir.

Kim bu dünyada şarap içerse Allah, öbür dünyada engerek, siyah yılan ve akreplerin zehirinden bir kadeh şerbeta, ona içirmek için hazırlar; ağzına kaldırıp içmek istediğinde de daha içmeden yüzünün eti o kadehin içine dökülür; içtiği zaman, bedeninin ve derisinin hepsi kokmuş murdar bir şey gibi birbirinden ayrılır; mahşer ehli onun pisliğinden, cehenneme götürülmesi emrolunana kadar zahmet içerisinde olurlar. Şarap içen, şarap yapan ve şarap hazırlayanların hepsi cehennem ateşinde yanacaklardın. şarabı satan, alan taşıyan, teslim alan ve onun kiymetini ölçüp biçenlerin hepsi onun rezilliğinde ve günahında eşittirler. Evet dikatti olunuz ki, kim o şarabı yahudi, hırıstiyan, mecusi veya diğer milletlerden herhangi birine içirirse onun günahı, o şarabı içen ile aynı olacaktır. Yine size hatırlatayım ki kim onu bir başkası için alır veya satarsa, Allah onun namazını, orucunu, haccını ve de umresini kabul etmez; tövbe edip ondan el çekerse o başka. Evet tövbe etmeden ölürse dünyada onun içtiği her bir yuduma karşılık, cehennemin irin ve pisliğinden ona içirmek Allah’a haktır.”

Daha sora Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Biliniz ki, Allah-u Teala, bilhassa şarabı ve diğer bütün sarhoş eden şeyleri, her ne çeşit olursa olsun haram etmiştir. Evet her sarhoş edici şey haramdır.

Kim faiz yerse, Allah onun kamını yediği faiz miktarınca cehennem ateşiyle doldurur. Eğer faizli maldan servet elde ederse Allah o kimsenin hiçbir (hayır) amelini kabul etmez. O maldan bir parçası bile onun yanında kaldığı müddetçe Allah ve melekler, devamlı olarak ona lanet okurlar.

Kim bu dünyada bir emanete hıyanet eder, sahibine geri vermezse İslam dininden başka bir din üzere ölmüştür. Allah-u Teala’nın huzuruna, ona gazap ettiği halde çıkar; o zaman onu cehenneme götürmeleri emrolunur. Sonra onu cehennem’in bir köşesine atarlar ve orada ebedi kalanlarla birlikte olur.
Kim bir müslümanın veya bir zimmi kafirin veya halktan herhangi birinin aleyhine yalan yere şahitlik ederse, kıyamet günü onu dilinden asarlar ve münafıklarla da cehennemin dibinde beraber ve sırdaş olur.

Kim kendi kölesi veya hizmetçisine “defol, seni istemiyorum, mesut olmayasın” derse Allah-u Teala da kıyamet günü ona: “Ateşe gir, yani defol git cehenneme” der.
Kim daimi nikahında olan hanımını fidye verecek ve mehriyesini bağışlamaya hazır olacak şekilde baskı altına alıp eziyet ederse Allah-u Teala, onun cezası için cehennem ateşinden başka bir şeye razı olmaz. Çünkü Allah-u Teala yetimin hakkında gazaplandığı gibi, kadın ve onların hakkı için de gazaplanır.

Kim bir hükümdarın yanına gidip bir din kardeşinin hakkında dedikodu yapar, o hükümdar tarafından dedikodusunu yaptığı din kardeşine bir kötülük veya bir eziyet yapılmazsa Allah Teala dedikodu yapan adamın yaptığı bütün amelleri yok eder. Eğer o hükümdar tarafından ona bir kötülük veya bir eziyet dokunursa, Allah o adamı Hâman’ın olduğu cehenneme atar.

Kim Kur’an’ı, ün kazanmak için tilavet eder, ya da bu okuma karşılığında bir şey isterse, kıyamet günü, yüzünde eti olmaksızın (yani çirkin bir yüzle veya Allah’ın indinde haysiyetsiz olarak) Allah’ın huzuruna çıkar, cehennem’e girene dek, Kur’an devamlı olarak onun kafasına vurur ve cehennem’e düşenlerle birlikte o da cehennem’e düşer.

Kim Kur’an’ı okur ve ona amel etmezse, Allah kıyamet günü onu kör olarak haşr eder; sonra o adam şöyle der: “Allah’ım neden kör olmadığım halde beni kör olarak haşrettin?" Allah”cevabında: “Evet böyledir, ayetlerimiz sana ulaştı, sen ise onu terk edip amer etmedin” Ve ona: “Böylece bu günde biz de seni terk ettik” der.

Kim gasbedilmiş bir malın, gasp edilmiş olduğunu bildiği halde o malı alırsa, o gasbın günah ve rezilliği açısından gasbeden kimse gibi olur.

Kim bir kadınla bir erkeği haram yoldan birbirlerine yaklaştırırsa (pezevenklik yaparsa) Allah-u Sübhan, cenneti ona haram eder ve onu cehenneme götürür ve gideceği yer de çok kötü bir yerdir. Bu dünyada da canını teslim edene kadar daima Allah’ın gazabında olur.

Kim bir müslümana hile yapar veya hıyanet ederse, Allah onun rızkının bereketini kaldırır, yaşantısını perişan eder ve onu kendi başına bırakır.

Kim çalınmış bir malı çalıntı olduğunu bildiği halde alırsa, o malı çalan şahıstan hiç bir farkı olmaz; her ikisi de onun rezillik ve günahında ortak olurlar.

Kim bir müslümana hıyanet ederse biz Müslümanlardan değildir. Hem bu dünya’da hem de ahirette onunla değiliz.

Kim bir kötü ameli duyup onu açığa çıkarırsa o kötü işi işleyen gibidir; ve kim iyi bir ameli duyar ve onu yaparsa (sevap bakımından) o da ameli yapan adam gibi olur.

Kim bir kadını birisine vasfeder ve erkeği, o hanımın güzelliğine aldatacak ve haram yoldan maksadına erecek şekilde onu medhederse, Allah ona gazap etmeyince dünyadan gitmez; ve Allah kime gazap ederse yedi yerin hepsi ona gazap eder; günahı ve suçu, haram yoldan o hanımla buluşan kimse gibi olur.

Ya Resulullah! Eğer o kadın ve erkek tövbe edip kendilerini ıslah etseler o vasfeden şahısa günah yine de var mıdır? Diye sorulunca şöyle buyurdular: Allah-u Teala her ikisinin tövbesini kabul eder. Ama onları fitneye sokan ve onu medh etmekle bu olaya sebeb olan şahısı affetmez.

Kim bakması haram olan bir kadına istediği kadar bakarsa, Allah-u Azze ve Celle kıyamet günü halkın arasında hükmedene dek onun her iki gözünü ateşli çivilerle doldurur; o zaman onu cehennem’e götürmelerini emreder.

Kim gösteriş ve şöhret için (filan adam çok iyi adamdır desinler diye) halka ziyafet çekerse, Allah-u Teala cehennem irininden, o yemeğin miktarınca o adama yedirir; ve halk arasında hükmedene kadar onu, karnında ateş haline dönüştürür.

Kim evli bir hanım ile temasta bulunursa, kıyamet gününde her ikisinin de avret yerlerinden dışarı dökülen irin ve pislikler, beş yüz yıllık mesafesi olan bir yolu kötü kokuyla doldurur. Bütün cehennem ve ateş ehli onun bu kötü kokusundan ıztırap çekerler; o ikisinin azabı herkesten daha şiddetli olur.

Kocası olan bir hanım, yabancı ve nâmehrem bir kişiye doyasıya bakarsa Allah’ın gazabı ve kahrı ona çok çetin ve ağır olur. Her vakit böyle bir iş yaparsa Allah, o zamana kadar onun yaptığı bütün iyi amelleri yok eder. Eğer kocasından başka birisinin yatağına giderse, kabir ve berzah aleminin azabından sonra onu ateşte yakmak Allah’a hak olur.
Kadın, hava ve heves üzerine kendi kocasından “talak-ı hul” almak için kocasına bir mal vermeye razı olup ondan talak alırsa ölüm meleği (Azrail) onun ruhunu almaya gelip ona: “Seni cehennem ateşiyle müjdeliyorum” diyene kadar daima Allah’ın meleklerinin, Peygamberlerinin ve bütün yaratıklarının laneti onun üzerine olur. Kıyamet günü olduğunda da ona, bütün cehennemliklerle birlikte cehennem’e gir denir. Biliniz ki, Allah-u Teala ve peygamberleri, kendi kocelarından talak isteyen kadınlardan beridir. Yine bilmelisiniz ki, Allah ve peygamberi kendi hanımını baskı altına alıp ondan talak-ı hul isteyen bir kimseden de beridir.

Kim bir topluma onların izniyle imamlık yapar, onlar da onun imamlığına razı olurlarsa, imam da hazır olmada, kıraat, ruku, seckeler ve oturup kalkmada orta halli olur ve onların haline riayet ederse, sevabı bütün me’mum (imamın arkasında namaz kılan) ların sevabı miktarınca olur.
Kim bir cemaâta imamlık yapıp camide hazır olmada, kıraat, ruku, secdeler ve oturup kalkmada ölçülü olmaz ve cemaatin halini gözetmezse, onun namazı kabul olunmaz ve kendisine geri döner. Onun namazı gırtlağından öteye geçmez (yani Allah’ın huzuruna yükselmez, O’nun dergahında kabul olmaz ve onamazdan dolayı ona bir sevap verilmez.) Allah katında bu imamın derece ve mertebesi ise halkın önderliğine salahiyeti olmayan ve Allah-u Azze ve Celle’nin izni ile onlara rehber edilmemiş, zalim ve zorba imamın derece ve mertebesi gibi olur.”

Bu esnada Ali (a.s) ayağa kalkıp: “Ey Allah’ın elçisi! Annem ve babam sana feda olsun, halkın önderliğine salahiyeti olmayan ve derecesi hangisidir?” diye sorduğunda Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular: Kıyamet gününde azapları herkesten daha şiddetli olan o dört kişinin -İblis, Firavun, kendisini öldüren ve zalim önderin-dördüncüsüdür.
Kim kendisinden borç almaya muhtaç olan müslüman bir kardeşine kudretli ve zengin olduğu halde çekinip ona borç vermezse Allah, hayır iş yapanlara mükafat verdiği gün cenneti ona haram kılar.

Kim eşinin kötü huyluluğuna ve anlaşmazlığına sabr ve tahammül eder de onu boşamazsa, Allah-u Teala, onun musibetlere sabrederek geçirdiği her gece ve gündüze karşılık Eyyup (a.s)’a verdiği mükafatı ona verir. Her gece ve gündüz, çöllerde birbirinin üzerine toplanan çakıl ve kumların sayısı miktarınca o kötü huylu hanımın üzerine günah gelir. Eğer kötü niyet ve geçinmemezliğinden vazgeçip kocasını kendisinden razı etmeden ve ona yardımda bulunmadan önce ölürse, kıyamet günü münafıklarla haşrolur ve onlarla birlikte cehennemin en derinliklerine atılır.

Kimin kendisiyle anlaşmayan, gaçinmeyen ve Allah’ın kendilerine nasip ettiği rızka kanaât etmeyen, kocasını sıkıntıya düşüren ve küdretinin dışındaki bir şeyi ona yükleyen bir karısı olursa, böyle olduğu sürece Allah onun, ateşin yakıcılığını engelleyen hiçbir hayır amelini kabul etmez ve Allah’ın gazab daima onun üzerinde olur.

Kim kardeşine hürmet ederse şüphesiz Allah’a hürmet etmiştir; öyleyse Allah’ın kendisine hürmet eden kimseye, (iyilikten başka) ne yapacağını düşünürsünüz?

Kim bir kavmin önderliğini üstlenir ve onlara iyi bir şekilde muamele etmezse, onlara riyaset ettiği her güne karşılık 1000 yıl olmak üzere onu cehennem’in bir köşesinde hapsederler ve elleri boynuna zincirle bağlanarak haşrolur. Eğer halk tarafından onlara önderlik yapmış olursa Allah-u Teala onu kurtarır. Ama eğer onlara zorla önderlik yapmışsa mesafesi yetmiş yıllık olan cehennemin bir kuyusuna düşer.

Kim bir mahkemede Allah’ın indirdiği hüküm ile hükmetmezse günahı, yalanla şehadet eden adamın günahı gibiolur. Onu cehennem’e götürüp aynı yalancı şahidin azabıyla cezalandırırlar.

Kim iki akamın arasını ıslah etmek için adım atar, onların kavga ve ihtilaflarını gidermeye sebeb olursa, Allah’ın melekleri o dönene kadar devamlı olarak ona dua edip selam gönderirler ve kadir gecesini mükafatı da ona verilir.

Kim iki adamın ilişkisini birbirinden kesmek için adım atarsa, aynı (iki adamın arasını) ıslah eden şahısın sevap ve mükafatı miktarınca o adama da günah yazılır; ayrıca cehennem’e gidene kadar daima ona la’net yazarlar ve orada azabını iki kat çoğaltırlar.

Kim din kardeşine yardım yapmak veya fayda vermek için adım atarsa, Allah yolunda savaşanların sevabı miktarınca sevaba kavuşur.
Kim din kardeşinin ayıbını aramak veya onu rezil etmek için adım atarsa, ilk attığı adımı cehennem’e atmış olur; Allah da halkın huzurunda onun ayıplarını ortaya çıkarıp onu rezil eder

Kim akrabaların teselli vermek veya onların halini sormak için bir adım atar, kastı da yalnız onların halini sormak olursa, Allah yüz şehidin mükafatını ona verir. Eğer onun halini sorduktan sonra kendi malından bir adım atarsa, attığı her adıma karşılık 40 milyon sevap verilir; Allah’a yüz yıl ibadet etmiş gibi derecesi 40 milyon defa daha yükselir.

Kim akrabalarıyla kendisi arasında ayrılık çıkarmaya, akrabalığı kesmeye teşebbüs ederse, Allah-u Teala ona gazap eder; günahının ağırlığı da akarabalık bağını kesen kimsenin günahı miktarınca olur.

Kim bir erkek ve kadının evlenmesi için aracı olur, ikisini helal yoldan birbirlerine kavuşturmak ve aralarında evlilik ilişkisini sağlamlaştırmak için uğraşırsa, Allah-u Teala değerli inci ve yakuttan yapılmış olan sarayların içindeki cennet hurilerinden bin tanesini ona verir. Yine bu yolda attığı her adıma, ya süylediği her söze karşılık geceleri niyaz ve namazla, gündüzleri de oruçla geçirmiş olduğu bir yılın amelinin mükafatı verilir.

Kim karı ve kocanın arasında tefrika ve ayrılık çıkarmaya teşebbüs ederse Allah’ın gazabı ve la’neti hem bu dünyada ve hem de ahirette onun üzerine olur; onu ateşten olan bin taş parçasıyla recm’etmek (taşlamak) Allah’a hak olur.

Kim karı ve kocanın arasında soğukluk yaratmak ve onların birbirlerine olan sevgilerini azaltmak için bir adım atarsa, sonucu ayrılık ve boşanmaya varmasa bile fitneci şahıs, dünya ve ahirette Allah’ın fazap ve lanetine uğrar ve Onun rahmetinden mahrum bırakılır.

Kim kör olan birini, camiye, evine veya istediği her hangi bir yere götürürse Allah-u Teala bu yolada onunla beraber attığı ve zahmet çektiği her adıma karşılık bir köleyi azad etmenin sevabını yazar; bütün melekler o dönünceye kadar ona selam ve dua ederler.

Kim gözü görmeyen bir kimsenin ihtiyaçlarından birini üstlenir, onu yerine getirmek için uğraşırsa Allah-u Teala iki şeyden onu kollar: Birincisi cehennem ateşinden, ikincisiyse nifaktan. Yine bu dünyada onun yetmiş bin hacetini yerine getirir; ve onun ihtiyacını karşılayıp dönene kadar da Allah’ın geniş rahmetine dalar.

Kim bir gece ve gündüz herhangi bir hastaya hizmet eder, ona bakıcılık yaparsa Allah-u Teala, onu İbrahim Halil-ullah (a.s) ile haşreder ve adam sırat köprüsünden yıldırım gibi geçer.

Kim bir hastanın ihtiyacını karşılamak için çalışıp çabalarsa, annesinden doğduğu gün gibi günahlarından silinip dışarı çıkar.
Ensardan biri: “Ey Allah’ın Resuluü! Hasya kendi akrabalarından olsa da mı?” dediğinde Resulullah (s.a.a)buyurdular ki: “Mükafatı en fazla olan, akrabasının ihtyacını karşılamak için çalışıp çabalayan kimsedir.

Kim ailesini başı boş bırakıp (onun dini meslelelerine yetişmez) veya sıla-i rahmini keserse Allah-u Teala iyi iş yapanlara mükafat verdiği gün, onu iyi mükafattan mahrum kılar ve cehennem’e giden kimselerin arasında kurtuluş yolu bulma ümidiyle tereddüt içerisinde kalır, elbette o yolu bulamaz.

Kim çaresiz kalan birine borç verir, kolaya ve iyi bir yolla onu isterse ameline baştan başlar. Allah-u Teala cennette, onun verdiği her dirheme karşılık bin kantar altın verir.
Kim mümin kardeşinin sıkıntılarından birini giderirse Allah-u Teala, ona rahmet gözüyle bakar, bu bakışıyla cenneti elde eder ve Allah onun dünya ve ahirettekı bütün sıkıntılarını giderir.

Kim bir karı, kocanın arasını ıslah etmek için adım atarsa Allah-u Teala, hak yolunda şehid olan bin kişinin sevabını ona bağışlar; bu yolda attığı her adıma veya söylediği her söze karşılık, geceleri Allah’a ibadet edilmiş ve gündüzleri de oruç tutulmuş olan bir yılın sevabını ona verir.

Kim bir müslüman kardeşine faizsiz olarak borç verirse, ona verdiği her bir dirheme karşılık Uhud (Hera ve Sebir), Razevi ve Tur-i Sina dağları ağırlığında sevap verilir. Borcum müddeti yetiştikten sonra, onu almakta kolaylık gösterir ve idare ederse, sırat köprüsünden hesabsız ve cezasız olarak yıldırım gibi geçer.

Kim bir müslüman kardeşi, yoksulluktan onun yanında şikayet ettiği halde ona borç vermezse, Allah-u Teala, hayır iş yapanlara mükafat verdiği gün onu cennet’ten mahrum eder.

Kim zengin olduğu halde muhtaç olan birini reddeder ve onun ihtiyacını karşılamazsa haraç alanın günahı gibi onun da günahı olur.”
Avfibn-i Malik ayağa kalkıp: “Ey Allah’ın Resulü! Haraç alanın günahı ne kadardır?” dediğinde Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Her gece ve gündüz Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti haraç alanın üzerine olur; Allah da kimi lanetlerse ona yardım eden bulunmaz.

Kim mümin bir kardeşinin hakkında iyi bir iş yapar, sonra onu minnete sokarsa yaptığı amel yok ve çalıştığı iş de hiç olur.” Resulullah (s.a.a) sonra şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Biliniz ki, Allah Teala, minnete sokana, kendini beğenene, laf taşıyana, şarap içene, kıskanca, çekememeze, büyüklenen kötü huyluya ve utanmaz pice cenneti haram kılmıştır.

Kim bir sadaka malı, yoksul birine ulaştırırsa sadaka veren gibi sevap alır. Eğer sadaka kırk bin el dolaştıktan sonra yoksulun eline ulaşırsa hepsi sadakanın tam sevbını alırlar. Takvalı olup iyi iş yapanlara Allah katında olan şey daha iyi ve daha ebedidir; eğer bilseniz.

Kim bu dünyada bir cami yaparsa Allah-u Teala o caminin her karışına veya zırasına (14 santimetrelik bir ölçü) cennette altın, gümüş, inci, yakut, zümürt ve zebercetten yapılan ve genişliği kırk binlik mesafesi olan bir şehir ve her şehirde kırk milyon köşkü, her köşkde kırk milyon saray, her sarayda kırk milyon salon, her salonda kırk milyon döşek her döşekte hurilerden bir hanım, yine her salonda kırk milyon hizmetçi ve kırk milyon cariye, yine çeşitli renklerde kırk milyon kap ve her kapta kırk milyon çeşit yemekleri olan bir şehir onun için yapar. Allah kendi dostuna, bir günde bütün hurilerden ve bütün yemeklerden lezzet alabilecek bir gücü verir.

Kim bir cemide ezan okumayı üstlenir, niyeti Allah olarak ezan okursa Allah... her ümmetin kırk milyon sayısı olan kırk binlerce bir ümmeti onun şefaatine nail eder. Cennetlerin her birinde kırk milyon şehir, her şehirde kırk milyon köşk, her köşkte kırk milyon saray, her sarayda kırk milyon oda, her odada kırk milyon döşek, her döşekte cennet hurilerinden bir hanım, yine o odalardan her birinin genişliği dünyanın kırk milyon katı ve her hanımın kenarında kırk milyon hizmetçi ve kırk milyon cariye, yine her odada kırk milyon sofra, her sofrada kırk milyon kap ve her kapta kırk milyon çeşit yemekler vardır; eğer insan ve cinlerin cemiyeti ona misafir olursa onların hepsini o odaların en küçüğünde yemek, şarap, esans, elbise, meyve ve hediye için çeşitli cevher ve elbiselerden ne isterlerse onları ağırlayabilir. Her odada, diğer bir odaya ihtiyaç olmaksızın bu eşyalardan yeteri kadar vardır. Müezzin ağzını açıp “eşhed-ü en lâ ilahe illellah” dediği zaman kırk milyon melek onun etrafını sarıp ona selam ve dua ederler ve Allah’dan ona mağfiret dilerler. Ezanı okuyup bitirene dek daima Allah’ın rahmetinin gölgesinde olur. Onun sevabını kırk milyon melek yazıp daha sonra Allah’a doğru koşarlar (yükselirler.)

Kim Allah’ın cemilerinden birine doğru adım atarsa, evine dönene kadar attığı her adıma on mükafat verilir ve amel defterinden on günah silinir, on derece de makamı yükselir.

Kim her yerde namazını cemaatla kılmaya dikkat ederse, başta gelen bir grupla birlikte ayın on dördünden daha parlak bir çehreyle sırat köprüsünden yıldırım gibi geçer. Namazını cemaatla kılmaya dikkat ettiği her gece ve gündüze karşılık bir şehidin sevabı verilir.

Kim cemaât namazının ön safında durmaya dikkat eder, bir mümini incitmeden imamın iftitah tekbirine yetişirse Allah-u Teala, ezan okuyanın mükafatıca ona mükafat verir.

Kim bir caddenin kenarında ordan geçenler için bir dinlenme yeri yaparsa Allah-u Teala, kıyamet günü onu Hz. Halil İbrahim’in makamında onunla dost olmak için ve çehresinin nuru mahşer ehline ışık saçan bir binekle haşr eder. Halk bu şahısa eşi görülmemiş bir melektir derler. Onun şefaati ile kırk milyon insan cennete gider.

Kim din kardeşinin çağrısı üzere bir meselede ona aracı olup şefaat ederse, ona hiçbir zaman azap etmemek Allah’a hak olur. Eğer din kardeşi onu çağırmaksızın ona bir işde şefaat ederse, yetmiş şehidin sevabı ona verilir.

Kim ramazan ayında oruç tutar, Allah-u Teala’ya yakın olmak ve O’nun rızasını elde etmek için susar, dilini, kulağını, gözünü, avret yerini ve bedenini diğer kısımlarını haram, dedi kodu ve yalandan korursa, Allah-u Teala onu Halil İbrahim’in dizlerine kadar yaklaştırır (yani onunla sohbet arkadaşı yapar).
Kim bir kuyu kazar, suyunu çıkarır müslümanlara vakfederse, o sudan abdest alıp namaz kılana verilen sevap ona da verilir. Yine her insanın, veya hayvanın, ya da kuşların tüyünün sayısınca bin köleyi azad etmenin sevabı ona verilir. Kiyamet gününde de yıldızların sayısınca insanlar, onlara şefaat etmek için Kuds havuzunun başına gelirler.” Ya Resulullah! Kuds havuzu nedir? Dediğimizde üç defa tekrarlayarak “Benim havzumdur” buyurdu.
“kim (ölen) bir müslüman mezar kazar ve bu hususta vazifesini yerine getirirse, Allah-u Teala ona cehennem ateşini haram kılar; ona cennette bir ev bağışlar; kadehleri yıldızlar sayısınca olan bir havuzun başına indirir onu.

Kim bir müslüman cenazesine gusül verir, vazifesini yerine getirirse, her bir tüyüne bir köle azad etmenin sevabı verilir, rütbesi yüz mertebe yukarı çıkar.”
Ömer ibn-i Hattap: “Ey Allah’ın Resulü vazifesini nasıl yerine getirmelidir?” deyince Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Onun avrat mahallini ve azasında olan noksanlığı kapamalı, eğer kapamazsa sevabı yok, dünya ve ahirette de noksanlığı aşikar olur.

Kim müslümanın cenaze namazını kılarsa Cebrail, yetmiş milyon melekle ona selam gönderir; geçmişteki ve şimdiki günahlarının hepsi de affedilir. Eğer onu defneder, üzerine cenazeyle hareket edip evine dönene kadar attığı her adıma bir kırat (elmas ölçüsüdür) sevap verilir; Uhud dağı gibi olan her kırat, amel terazisine konur. Yine gözlerinden akan her damlaya, hiçbir göz görmemiş, kulak duymamış ve hiç bir insanın hatırına gelmemiş, kenarında köşk ve şehirler olan bir çeşme verilir.

Kim bir hastanın halini sormaya giderse evine dönene dek attığı her adıma yetmiş milyon sevap verilir, amel defterinden yetmiş milyon günah silinir, makamı yetmiş milyon defa yükselir ve yetmiş milyon melek kıyamet gününe kadar onu kabirde ziyaret edip mağfiret dilerler.

Kim bir cenazeyi teşyi ederse, evine dönene kadar attığı her adıma yüz milyon sevap verilir, yüz milyon günahı amel defterinden silinir, yüz milyon derece de makamı yükselir. Eğer o cenazeye namaz kılarsa kendisi dünyadan gittiği zaman cenazesini yüz milyon melek teşyi eder ve dönene kadar ona mağfiret dilerler. Eğer cenazenin defin olunmasına kadar orda beklerse Allah, bin meleği kıyamet günü haşr olan güne kadar ona mağfiret dilemeleri için memur eder.

Kim hac veya umre kasdıyla evinden ayağını dışarı atarsa, evine dönene kadar attığı her adıma bir milyon sevap verilir, bir milyon günahı affolunur ve makamı bir milyon derece yükselir; Allah indinde bu yolculukta taşıdığı, ya nafakası için götürdüğü her dirheme karşılık bir milyon dirhem ve her dinara karşılık da bir milyon dinarı olacaktır. Yine bu yolda yaptığı her hayır işe karşılık Allah nezdinde ona bir milyon sevap vardır; dönene kadar daima Allah’ın kefaletinde olur. Eğer bu yolculukta ölürse cennete götürürler. Eğer sağ-salim evine dönürse, muzaffer ve bağışlanarak dönmüştür; ve bütün duaları kabul olur. Binaenaleyh fırsatı ganimet bilip hakkınızda dua etmesini ondan isteyiniz. Zira Allah onun duasını reddettmez; kıyamet gününde de yüz bin adam hakkındaki şefaati kabul olur.

Kim hac veya umre için Allah’ın evini ziyarete giden adamın ailesinin ihtiyaçlarını karşılarsa, o adamın sevabı gibi onun sevabından bir şey eksilmeksizin tam bir sevap alır.

Kim müslümanların sınırından birinde bekçilik yapmak veya Allah yolunda cihad etmek için adımını dışarı atarsa, attığı her adıma karşılık yedi yüz bin sevap alır, amel defterinden yüz bin günah silinir, yedi yüz bin derece makamı yükselir ve vefat edene kadar da Allah’ın kefaletinde olur; hangi ölümle ölürse ölsün şehid olarak dünyadan gider. Eğer ölmeden dönürse bağışlanarak dönmüş ve duası da kabul olmuş olur.

Kim bir mümin kardeşini ziyaret etmeye giderse dönene kadar attığı her adıma karşılık yüz bin köleyi azad etme sevabı verilir, yüz bin derece makamı yükselir, yüz bin günahı silinir ve yüz bin sevap da ona yazılır...

Kim Kur’an’ı Allah’ın rızası ve dininde bilgi sahibi olmak için öğrenirse, meleklere, peygamberlere ve elçilere verilen sevap miktarınca, ona da sevap verilir.

Kim Kur’an’ı cahillerle cedel etmek, ulemaya karşı övünmek, dünyayı ele geçirmek, riya ve ün kıyamet günü onun kemiklerini parçalar; cehennem ateşinde azabı ondan daha fazla olan bir kimse olmaz. Allah’ın ona çok azap etmesinden dolayı cehennemde olan her çeşit azapla azap edilecektir.

Kim Kur’an’ı öğrenir, ilimde tevazu eder ve Allah’ın rızası için onu Allah’ın kullarına öğretirse cennette hiç bir kimsenin sevabı ondan fazla, ve hiç bir kimsenin makamı ondan yüce olmaz. Cennettin bütün değerli ve yüce yerlerinde onun payı herkesinkinden daha fazla ve yeri herkesinkinden daha güzel olur.

Ey İnsanlar! Biliniz ki, ilmin makamı amelden (ilimsiz amerden) daha yücedir ve dinin belirtisi ise haram şeylerden çekinmektir. Yine biliniz ki, alim, ameli az olsa bile ilmiyle amel eden kimsedir. Nazarınıza küçük gelse bile bir şeyi küçük saymayın. Zira israrla (tekrarla) yapılan küçük günah artık küçük kalmayacaktır; böylece büyük günah, tövbe etmekle de büyük kalmayacaktır. Ey insanlar! Allah-u Azze ve Celle, bütün amellerinizden, hatta arkadaşınızın üzerine koyduğunuz parmağınızdan bile size sorguya çekecektir. Öyleyse ey Allah’ın kulları! Biliniz ki, kıyamet günü her insan dünyadan gittiği inançla haşr olacaktır. Elbette Allah-u Teala, cennet ve cehennem’i yaratmıştır. Öyleyse kim cehennemi beğenip onu cennete tercih ederse, eli boş ve hasretle dönmüş ve kim de cenneti cehenneme tercih ederse muradına ererek dönmüştür. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyuruyor: “Kim cehennemden uzaklaşıp cennete girerse şüphesiz muradına ermiştir.

“Ey insanlar! Allah-u Teala, halkın “lâ ilahe illellah” demesi ve onlarla mücadele etmek için bana emretmiştir; bunu söylediklerinde benim tarafımdan canları amandadır. Kanlarını dökmek ve mallarını tasarruf etmek hak olursa (mesela haksızlıkla kan döker, haddi ölün olan bir suç işler, halkın malına tecavüz eder veya İslam dininden çıkıp mürted olurlarsa) o başka; hesapları da Allah’la olacaktır. Allah Celle ismuh, delil tamam olduktan sonra helak olanın helak olması ve dirilenin dirilmesi için sevdiği hiçbir şeyi kullarına açıklamadan terketmemiştir. Yine sevmediği hiç bir şeyi kullarına beyan ve onları ondan nehyetmeden bırakmamıştır.

Ey insanlar! Yüce Allah sizlere zulüm etmez ve zulümden de geçmez (affetmez). Kötü iş yapanlara ceza ve iyi iş yapanlara ise mükafat vermek için daima onların pususundadır. Kim iyi veya kötü bir iş yaparsa kendisine yapmıştır. “Allah asla kullarına zulüm yapmaz”.

Daha sonra Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Ben ihtiyarlamışım, kemiklerim gevşeyip incelmiş, cismim işden düşmüş, ölüm haberi bana ulaşmış, ecelim de yaklaşmıştır. Allah’ın huzuruna gitmeyi çok arzuluyorum, artık bu benim sizinle son günümdür. Hayatta olana dek beni göreceksiniz, öldüğün zaman Allah bütün mümin erkek ve kadınların halefidir. Allah’ın selamı, bereketi ve rahmeti üzerinize olsun.”

Ensardan bir grup, Resulullah (s.a.a) minberden aşağı inmeden önce acele davranıp hepsi bir ağızdan: “Ya Resulullah! Allah bizi sana feda etsin” dediler. Onlardan biri: “Ya Resulullah, annem, babam ve canım sana feda olsun, kim bu musibete dayanabilir ve bugünden itibaren hayatın ne tadı olabilir ki?” dedi.
Allah’ın elçisi onların hakkında dua adip şöyle buyurdu: “Ben Allah’ım ile ümmetim hakkında çok konuştum (cehennem ateşinden kurtulmalarını istedim) Allah Teala buyurdu ki: “Sur’a üflendiği güne yani kıyamet gününe kadar tövbe kapısı açıktır” (Yani kim tövbe ederse kurtulur.)

Daha sonra Resulullah (s.a.a) yüzünü bize çevirip şöyle buyurdu: “Evet, kim ölümünden bir yıl önce tövbe ederse, Allah tövbesini kabul eder.” Sonra yine buyurdu: “Bir yıl çoktur, kim bir ay ölümünden önce tövbe ederse Allah tövbesini kabul eder.” Yine buyurdu: “Biray da fazladır, kim bir hafta ölümünden önce tövbe ederse, Allah tövbesini kabul eder.” Yine buyurdu: “Bir hafta da çoktur, kim bir saat ölümünden önce tövbe ederse Allah tövbesini kabul eder.” Yine buyurdu: Kimin canı buraya –eliyle boğazını gösterdi-yetişmeden önce tövbe ederse Allah tövbesini kabul eder.”

Resulullah (s.a.a) bunları buyurduktan sonra minberden aşaği indi. Bu hutbe Hz. Resulullah’ın ömrünün sonunda Medine’deki buyurduğu en son hutbesi idi; bundan sonra az bir zaman geçmeden Allah’ın rahmetine kavuştu.
Hidayet yoluna uyanlara selam olsun.

(Sevab’ul-A’mal ve İkab’ul-A’mal’dan)

Paylaşım :
Mail Yazdır Yorum Yaz 0 Yorum
10-01-2014 16:13 - 2858 Okunma
Caferider Web TV
Video Galeri
Foto Galeri
Yazarlar Tümü
Şirali Bayat
ŞİA-CAFERİ AZERİ MİLLETİNİN YÜCELİŞ SERÜVENİ
Av. Sinan Kılıç
Selahattin Özgündüz’e neden saldırıyorlar?
İbrahim ŞEREN
ALLAH PEYGAMBERİNİ MUHATAP ALARAK YÜCE KURAN’DA ŞÖYLE BUYURUYOR
Mehdi AKSU
İRAN’DA SÜNNİLER!
Hamit Turan
ŞÎR-İ FIZZA
Çayan Uludağ
Mekteb-i Kerbela
Abdullah Turan
İmam Mehdi'nin Dünyaya Geldiğini İtiraf Eden Ehl-i Sünnet Âlimleri
Kasım Alcan
Hiç olmazsa dünyanızda özgür kişiler olun
Namık Kemal Zeybek
Osmanlı'da Alevi Katliamı
Orhan Kiverlioğlu
Biz büyük devlet iken
Seyyid Ahmedi Safi
Tüm Müslümanları ilgilendiren önemli sorun
Hüseyin Çaça
Kerbela Hadisesi-1-
Musa Ayaztekin
Muta Nikahı Nedir, Ne Değildir?
25-04-2024 | Ana Sayfa | Ana Sayfam Yap | Sitenize Ekleyin | Künye | Foto Galeri | Video Galeri | Yazarlar | İletişim | RSS
CaferiDer ® 2012  
Sitede bulunun içerikler ve analizler kaynak gösterilerek alıntılanabilir Tasarım & Yazılım : Network Yazılım